26 Mart 2012 Pazartesi

Cezayirdeyken

Cezayir’e Haziran 2005’te olmak üzere sadece bir kere gittim.  Bu ülkede Türklere karşı diğer Arap ya da Kuzey Afrika ülklerinden daha farklı bir yakınlık hissettim. Notlarım:

·         Osmanlı İmparatorluğu zamanından kalan birçok tarihi eser var, Barbaros Hayrettin Paşa’nın şehrin tam göbeğinde inşa ettirdiği “Casbah” isimli çarşı bunlardan sadece biri,

·         Bazı cadde ve sokak isimleri o devirde Cezayir’de görev yapmış Osmanlı devlet büyüklerinin ismini hala taşıyor,

·         Şehir’in en önemli tarihi eserlerinden biri, hala cami olarak kullanılan Osmanlı yapımı cami,

·         Şehrin içinde bir bölgenin adı ise “Dely (Deli) İbrahim”,

·         Trafik çok sıkışıktı.  Gerek şehir içi trafiğin yoğunluğu, gerekse şehir dışında (Cezayirden Blida ve Tizi Ouzu’ya gidip gelmiştik) yolların kötü durumundan dolayı hızlı gidememekten dolayı arabada çok vakit geçirmiştik,

·         Yollarda çok sıkı kontroller vardı.  Hem trafik polisleri hem de jandarmalar.  Cezayir terör tehlikesi altında olan ülkelerden biri olduğundan olsa gerek,

·         Aslında doğal kaynaklarından dolayı zengin bir ülke.  Doğalgaz ve petrol zengini.  Ancak halkın çoğunluğu fakir.  Yüksek oranda işsizlik var.  Sanayi gelişmemiş.

·         Türkiye ile ticari ilişkiler gelişiyor.  Türk işadamları ve müteahitleri bu ülkeye her sene daha fazla geliyor,

·         Haftasonu Perşembe ve Cuma.  İşyerleri sabah 9:00 gibi açılıp, 17:00 gibi kapanıyor, 12:00 – 14:00 arası öğle tatili,

·         Birçok KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsü) gördüm.  Verimsiz bir şekilde faaliyet gösteriyorlar.  Yeterince üretim yok ama istihdam çok,

·         Diğer Kuzey Afrika ülkelerinde olduğu gibi Fransızca iş yapmak için gerekli olan dil.  Arapça da kullanılmakla beraber farklı bir lehçeleri var.  İngilizce konuşulmuyor ve anlaşılmıyor,

Oran şehrininde görmeye değer şehirlerden biri olduğunu duydum ama ne yazık ki gitme fırsatım olmadı.  Cezayir gerek iş gezisi gerekse ailece turist olarak tekrar gitmekten memnun olacağım ülkelerden.  Tipik bir Kuzey Afrika ülkesi.  Bembeyaz evlerin masmavi pencere ve kapılarından oluşan görüntüler hala belleğimde.

17 Mart 2012 Cumartesi

Fas: Genel Gözlemlerim


Fas Kuzey Afrika’nın önemli ülkelerinden biridir.  Nufüsü fazla.  Avrupa’ya (İspanya) komşudur.  Atlantik okyanusu ve Akdeniz’de kıyıları, önemli limanları var.  Avrupa’da yaşayan önemli bir nüfusu mevcut (özellikle Fransa’da).  Ülkenin zengin bir tarihi var, önemli devletlerin merkezi olmuş.  

Fas’taki satış teşkilatımızda, sorumluluk aldığım diğer Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgelerindeki ülkelere göre daha zorlandık.  Erkek satış temsilcilerimizde istediğimiz nitelikler olmadı, satış müdürleri dahil çok sık değişiklik oldu.  Sonuçta bayan eleman istihdam ettik ve daha memnun kaldık.

Bir satış müdürümüz sürekli işe geç gelir, raporlamaları hep geciktirir ve eksik yapardı.  Müşteride güzel konuşur, ikna da eder, ama verdiği sözleri hiç tutmaz, takibini yapmazdı.  Başka bir satış temsilcimiz her öğlen yemeğe eve gittiği gibi, sonradan öğrendiğimize göre bizim ürünlerin satışı yanı sıra kendi aile işini de tekip edermiş.  Başka bir satış temsilcimizi fuar için İtalya’ya göndermiştik.  Dönüşte orada tanıştığı rakiplerimiz ile, resmi şirket e-mail’inden yazışıp, iş geliştirmeye çalışmıştı.  

Sonuç olarak güvenilebilir, istikrarlı, çalışkan, dürüst, kendini yetiştirmeye ve geliştirmeye istekli, sorumluluk sahibi ve özverili çalışan bulmak zor hissiyatına kapıldım.  Bayan çalışanları da erkeklere göre daha ciddi ve profösyönel buldum.

 Resimler Kazablanka'dan. Soldakini Temmuz 2007'de ve aşağıdakini Mart 2006'da çekmişim.


İş için Fas’ta gezdiğim şehirler arasında Casablanca dışında Rabat, Marakech, Fes, Meknes, Tazaya sayılabilir.  Tabi bir de Tangier gibi İspanya sınırındaki yerleşim birimleri. Tangier’de deniz kıyısındaki bir cafe’den, İspanya’yı görmek mümkün.  Yarım saat yüzerek ulaşılabiliyor, Afrikalı göçmenler, Avrupa’ya gitmek için bu yöntemi kullanabiliyorlar.

Fas içinde bölgesel farklılıklara rastlamak mümkündür.  Örneğin ülkenin kuzeyi, İspanya’ya çok yakın ve bu bölgede çok yoğun İspanyolca konuşuluyor.  Birçok İspanyol firması da bu bölgede üretim yaptırıyor zaten.  Öte yandan Fes’te İngilizce yaygın.  Fes’li işadamları oldukça nazik, misafirperver ve ilgili, Fas’ın genelinden oldukça farklılar.  Bizim Anadolu’daki işadamlarımıza benziyor ama daha iyi eğitimlisi (örneğin yabancı dilleri çok iyi).  Öte yandan Casablanca ise iş yapma usülleri olarak İstanbul’u andırıyor.

Argan Yağı:  Dünya’da sadece Fas’ın güneybatı bölgesinde yetişen “Endemic Argan” ağacından elde edilen bir yağ.  Kozmetik ve ilaç sektörlerinde kullanıldığı gibi, şişelenerek marketlerde de satılıyor.  Avrupa’da oldukça popüler ve pahalı iken, ben Kazablanka’daki marketlerde bir litrelik şişesini 10 EU’ya satın alabiliyordum.

Duyduğum kadarı ile Fas’ın iyi şarap markaları arasında Medallion, Sde Sirona, CB, Beavallons var.  Genelde kırmızı şarapları tercih ediliyor.

Eylül 2006’da Fas’ta ilk defa Ramazan ayında bulunma fırsatım oldu.  Fas’ta Müslüman nufusun çok büyük bir yüzdesi oruç tutuyor.  Hatta tutmayanlara da baskı olacak şekilde sayılabilir.  Böyle olunca gayri Müslümanlarda toplum içinde tutuyormuş gibi gözüküyorlar. Gün içinde otellerin dışındaki çoğu lokanta çalışmıyor.  Akşamları ise normalde içki servisi olan lokantalar, yabancı veya gayri-Müslüm’de olsalar, müşterilere içki servisi yapmıyorlar.

Fas’ta oruç çok hafif yiyecekler ile açılıyor.  Biraz çorba biraz da hurma, zeytin ve peynir.  Asıl yemekler gece ilerledikçe yeniyor.  İnsanlar sahura kadar ayakta.  Herkez dışarıda.  Fas’ta Ramazan tam anlamı ile festival ve eğlence demek. Bol akraba ziyareti. 

12 Mart 2012 Pazartesi

Arap Baharı Mısır'da

Tunus’taki iktidar değişimi bir çok Arap ülkesinde halk kitlelerini etkiledi.  Aynı anda birçok ülkede gösteriler başladı.  Bu gösteriler genelde Cuma günü, öğle namazından sonra yoğunluk kazanıyordu.  Bizim birçok Arap ülkesinde ticari faliyetimiz sürüyordu.  Bazılarında ofis ve fabrikalar varken, bazılarında ise müşterilerimiz mevcuttu.  Bu yüzden gelişmeleri yakından takip etmeye özen gösterdim.  Bölgedeki iş arkadaşlarımla, müşterilerimle haberleştim. 

Tunus’ta iktidar değiştikten sonra Mısır’da olaylar başladı.  Şehir merkezindeki Tahrir Meydanı, bir dönemin kuvvetli başkanı Hüsnü Mübarek’in direnmesine rağmen, iktidarı teslim etmesi ile sonuçlandı.  Şu anda ordu ağırlıklı yönetim ülkeyi geçici olarak yönetiyor, partiler kademeli genel seçimlerde yarışıyor.

Mısır’daki değişim, Tunus’takine göre çok daha sancılı oldu.  İki ülke arasında politik, ekonomik ve stratejik açılardan çok farklar var.  Tunus’taki gelişmeleri dünya daha geriden izlerken, Mısır’daki olaylarda dünya güçleri müdahil olup, konum aldılar.  Tunus’da daha barışçıl bir değişim olurken, Mısır’da şiddet başgösterdi.  Sadece olayların yoğun olduğu şehir merkezlerinde değil, yağmacılar yüzünden bir çok yerleşim biriminde huzursuzluk hakim oldu.  Komşular örgütlenip apartmanlarını, sokaklarını korudular.  Yolda araçları durdurup, kontroller gerçekleştirdiler.  Bu dönemde ne yazık ki çok yağma olayı yaşandı.  Yine birçok ölüm ve yaralanma gerçekleşti.  Peki neden Mısır, Tunus’a göre daha fazla uluslar arası stratejik önem sahibi?

·         Arap dünyasının en kalabalık ülkesi Mısır’dır, buradaki gelişmeler diğer Arap ülkeleri tarafından yakından takip edilir,
·         Nufüs içinde 15% civarında tahmin edilen Hristiyanlar var,
·         Orta Doğu politikalarında ağırlıklı öneme sahiptir, İsrail’in Arap Dünyası ile ilişkilerinde belirleyicidir.  Batı dünyasının çekincelerinden biri de Mısır’da radikal dinci bir görüşün hakim olması,
·         Sadece Süveyş Kanalının kapanıp, gemi geçişlerinin aksaması bile petrol fiyatlarını arttırdı,

Mısır’da ofisimiz, fabrikamız ve müsterilerimiz dışında çok sayıda da Türk yatırımcı olduğu için olaylar başlar başlamaz yakın takip etmeye çalıştım.  Yine Tunus’tan farklı olarak ticari faaliyetler Mısır’da ciddi anlamda etkilendi.  Ofis ve fabrikamızı önemli bir süre tatil ettik.  Gümrükler çalışmadığı için ithalar ve ihracat işlemleri yapılamadı.  Satışımız ve üretimimiz azaldı.  Expat müdürlerimizi bir hafta süre ile İstanbul’a getirttik. 

Benzer bir şekilde Türk firmalarında çalışan Türkler de ilk uçaklar ile tahliye edildiler.  O dönemde Türkiye’ye gelenlerden duyduğumuz, en çok yağmacılardan rahatsız olmuşlar.  Sekiz on Türk toplanıp, aynı evde kalmışlar.  Boş kalan evlerde yağmalanma olayları yaşanmış.  Özel güvenlik tutarak şirketleri (ofis ve fabrikaları) korumaya almışlar. Olaylar bittikten sonra, bu özel güvenliklerin çok işe yaradığı anlaşılmış.  Bu süreç bir hafta on gün sürdü.  Sonrasında Türkler işletmelerinin başına döndü.  Bizim şirketimizdeki gibi, Türk işletmelerde bu bir hafta on gün sonrasında çalışmaya başladı.

Ama yine Tunus’tan farklı olarak Mısır’da her şey farklı idi:

·         Firmalarda devamsızlık oranı ciddi olarak arttı,
·         Fabrikalar ilk başlarda çok düşük kapasite ile başlayıp, devrim öncesinin 70% seviyesine kadar çıkabilmişler,
·         Çalışanlar ücretlerinde zam ve çalışma saatlerinde azalma talepleri ile greve gitmişler, bu da işçilik ücretlerini dolaylı olarak arttırmış,

Orta Doğu bölgesinde faaliyet gösteren bazı müşterilerim, Mısır’daki üretimlerine ara verip, Ürdün’deki kapasitelerini sağlamlaştırdılar.  Öte yandan Mısır’da ciddi yatırım planlayan bazı Türk Gruplarımız, bu planları hemen rafa kaldırdılar.  

Günümüz itibari ile, Mısır’ın politik ve ekonomik belirsizliği devam ediyor.  Temmuz ayı içinde tekrar Tahrir Meydanında bazı gösteriler yapılmaya başlandı.  Umarım genel seçimler sonrasında politik istikrar oluşur.
Şubat 2006'da Kahire şehir merkezine giden otobanda çektiğim Sarar reklamının olduğu billboard.

 Yine Şubat 2006'da Kahire'nin yeni açılmış, prestijli alışveriş merkezi City Stars'daki Sarar mağazası.

11 Mart 2012 Pazar

Türk Yatırımlarının Kuzey Afrikadaki Adresi: Mısır


2005 – 2006 gibi Mısır’a müthiş bir Türk yatırımcı ilgisi başladı.  Onlarca firma direk yatırım yaptı, yüzlercesi fizibilite çalışması yapmak için Mısır’ı ziyaret etti.  Bazı Türk firmalar, Mısır’lı firmalara fason üretim yaptırmaya başladılar.  2005’te başlayan bu dalga, 2008 gibi yavaşladı.  O dönemde bakan Kürşat Tüzmen başkanlığında birçok ticaret heyeti geldi, Türkiye ile Mısır arasından Serbest Ticaret Anlaşması imzalandı.  Türklerin altyapısını kurup, işleteceği serbest bölge anlaşmaları yapıldı. 

Türk firmalarını Mısır’a yönlendiren temel faktörler:

1.    Türkiye’de giderek artan maliyetlere karşın, Mısır’daki öncelikle oldukça ucuz işgücü, Türkiye’ye göre nerede ise cüzzi enerji maliyetleri,

2.    Mısır’ın ABD ile imzaladığı QIZ anlaşması ki, bu anlaşma ile Mısır’dan ABD’ye belli şartlara göre, kotasız ve vergisiz ihracat yapma şansı,

3.    Avrupa’nın Mısır’dan alım iştahı (Türkiye’ye göre daha ucuz fiyatlar ile),

4.    Mısır’ın büyük iç Pazar potansiyeli, Afrika’ya açılan bir kapı olması,

5.    Mısır devletinin yatırım ve ihracat teşvikleri, özellikle Türk ve Mısır hükümetlerinin yatırımcılara destek olma kararlılığı, Mısır ve Türkiye arasında STA dahil yapılan çeşitli anlaşmalar,

Nisan 2010’da Kahire’deki ticari ataşemizden öğrendiğim kadarı ile, bu tarih itibariyle Mısır’da 250’ye yakın Türk yatırımcı var.  Kahire’de ise 5000 civarı Türk yaşıyor.  Sadece 2009 yılında Türkiye’den Mısır’a 65 resmi ziyaret yapılmış.  Yine büyük gruplar dahil, yatırım yapmak için fizibilite yapan bir çok Türk şirketi mevcuttu.  İki kişilik bir ekiple, Kahire ticari ataşeliğimiz hem orada faaliyet gösteren firmaların sorunları ile ilgileniyor, hem de yeni yatırım yapmayı düşünen firmalara destek olurken, bir de iki tarafın karşılıklı resmi ziyaretlerine katılıyorlardı.  En büyük sıkıntı vize işlemlerinde ortaya çıkıyordu anladığım kadarı ile. 

10 Mart 2012 Cumartesi

Benim için Tunus'un Anlamı: Huzur


Şubat 2006'da çektiğim bu fotoraf, Tunus'un benim için ne anlam ifade ettiğini özetliyor aslında:  Masmavi ve görkemli gökyüzüne ülkenin her yerinde sık sık rastlayabileceğiniz palmiye ağacı eşlik ediyor.  On milyonluk nüfusu ile, kıtanın nispeten küçük olan bu ülkesi oldukça barışsever insanlardan oluşur. 

Tunus’ta yeni satış temsilcilerini eğitirken tüm hafta kaldığım ve yeni temsilci ile bölge taraması yaptığım durumlar oldu.  Beş işgünü boyunca tüm gün dışarıda kalabiliyor ve günde 5-6 müşteriye gidebiliyorduk.  Bu arada Tunus’un farklı şehirlerini de gezme fırsatım oldu:  Başkent Tunus'a ek olarak Ras Jebel, Bizerte, Sousse, Fes, Monaster gibi.  İstanbul’un vahşi ve insanı yıpratan temposundan sonra Tunus’un sakin, yavaş temposu radyodaki Arapça klasik müzik ile birleşince zorladığım anlar olmadı değil.  Sürekli saatte 50-70 km ile yavaş yavaş giden trafik, otoban olmadığı için birçok küçük yerleşim biriminden geçerken kaybedilen vakit, geç başlayan ve erken biten gün, müşteride sadece Arapça veya Fransızca konuşulması üst üste 3-4 gün sonra zorlayıcı olabiliyor.

Tunus’taki iş hayatı ile ilgili aşağıdakiler dikkatimi çekti:

·         Birçok işletmenin sahibi Tunus’a yerleşmiş, ya da uzun süre yaşamakta olan Avrupalılar.  Bunların başında Fransızlar, Belçikalılar, İtalyanlar var, nadirde olsa Almanlar’a da rastlanabilir,
·         Fransız okulları hastaneleri, İtalyan lokantaları mevcut,
·         Öğle tatili uzun, 12-14 arası genelde yemek arası,
·         İnsanlar çoğunlukla yemeklerini evden getiriyorlar, fabrikalarda yemek verilmesi çok rastlanan bir durum değil,
·         Ramazan ayında sabah bir saat erken başlayıp, üç saat erken bitiryorlar, genelde öğleden sonra 14, 15 gibi işyeri kapanıyor,
·    Müşteri ziyaretlerinde ikram çok nadir (çay/kahve gibi),

Tunus’taki işgücünü, Fas veya Mısır ile kıyasladığımda daha kalifiye buluyorum.  Örneğin Fransızca ve Arapça dışında İtalyanca ve-veya Almanca konuşana rastlamak mümkündür.

Sadece Tunus’ta değil ama ağırlıkla Tunus’ta gördüğüm, hırsızlığa karşı kullanılan bir yöntemden bahsetmek istiyorum.  Bahçe ve fabrikaları çevreleyen duvarların üzerine kırık cam (şişe vb) konuluyor.  Hem hırsızları uzak tutuyor hem de martı gibi kuşlar konamıyor. Fabrikaların bulunduğu (organize olmayan!) sanayi bölgelerinden geçerken bu manzaraya sık sık rastlayabilirsiniz. 

Tunus’a ilk gitmeye başladığımdan itibaren dikkatimi çeken yabancı (özellikle Avrupalı) firmaların yatırımları olmuştur.  Zaman içinde de arttığını gözlemledim.  Örneğin 2010 ortasında gittiğimde eski bir sanayi bölgesinde yepyeni ve iki büyük tesis gördüm:  Hutchinson ve TPI.  Yine son derece modern ve büyük bir fabrikası olan Benetton’un ilave bir yatırım ile, yeni bir fabrika inşaatını gördüm.  Tüm bunlar 300.000 nüfuslu Sousse kenti yakınlarında.  Türk yatırımlarının en bilinenlerinin başında ise TAV'ın inşa ettiği ve işlettiği Enfidha havalimanı olsa gerek.

Arap Baharının Doğum Yeri: Tunus

Ocak 2011’de Tunus’ta kaportacılık yaparak para kazanmaya çalışan, işsiz bir mühendisin kendisini yakması ile Tunus’ta gelişen toplumsal olaylar, iktidarın yıkılması ile sonuçlandı.  1987’den beri görevde olan Başkan kaçtı.  Geçici bir hükümet kuruldu.  Genel seçimler yapıldı ve yeni bir hükümet görevde.  Anayasa çalışmaları devam ediyor.  Tüm bu olaylar yine Tunus’a yakışır bir şekilde olabileceği kadar barışçıl oldu.  Ama Tunus'ta doğan Arap Baharı, diğer ülkelerde daha kanlı gelişmelere yol açtı.
Olaylar başlar başlamaz hem Tunus’taki çalışan arkadaşlarımız için endişelendik, hem de yatırımlarımız ve operasyonumuz için risk yönetimi tedbirlerini devreye soktuk.  Arkadaşlarımız ile günlük haberleştik.  Benim için şaşırtıcı olan, tüm olaylar boyunca ofisimizi ve fabrikamızı bir gün bile kapatmaya gerek olmadı.  Bu sadece bizim için değil, genelde tüm işletmeleri kapsayan bir durumdu. 
  • Bazı akşamlar sokağa çıkma yasağı konduğu için, ofis ve fabrikamız o günlerde normal mesai saatinden önce kapandı (eve ulaşımda sorun olmaması için),
  • Siparişlerimizde, üretimizde, satışlarımızda dikkati çeker bir rahatsızlık yaşamadık.  Aksine, bir süre sonra işlerimiz hızlandı,
  • Gümrükler, bankalar, tüm özel ve resmi kuruluşlar faaliyelerine aksatmadan devam ettiler,
  • THY dahil uçuşlar düzenli olarak devam etti,
Nisan 2011’de bir fuarda Tunus'lu yetkililerinin sunumunu inceleme fırsatım oldu.  Buna göre, 3 ay sonra bir durum değerlendirmesi yapıldığında:

  1. Tunus’un notu kredi değerlendirme firmaları tarafından düşürülmüş,
  2. 2011’in ilk çeyreğinde endüstrideki direk yabancı yatırım bir önceki senenin aynı dönemine göre 23% azalmış,
  3. 41 yabancı firma kapanmış ve bu firmalarda çalışan 2800 kişi işsiz kalmış,
  4. Çalışanlarda soysal hak ve maaş artışı talepleri artmış, yabancı şirketlerin yüzde 18’inde grev yapılmış ama tümü de anlaşma ile sonuçlandırılmış,
Yukarıdaki olumsuzlukların yanında, aynı dönemde ekonomi için olumlu sinyaller de söz konusu olmuş:

  1. 13 yeni yabancı firma açılırken, 64 yabancı firmada da kapasite artırım pojeleri devreye girmiş,
  2. 2011’in ilk çeyreğinde servis sektöründeki direk yabancı yatırım bir önceki senenin aynı dönemine göre 45% artmış,
  3. Yine 2011’in ilk çeyreğinde ihracat bir önceki senenin aynı dönemine göre 11% artmış,
  4. Fransız şirketlerin (Tunus’ta direk yabancı yatırımda öncü ülkelerden) 68%’i Şubat başı itibariyle faaliyetlerine eskisi gibi devam ediyorlarmış,
Avrupa’nın Tunus’a büyük desteği var.  Olaylardan sonra İtalya Tunus’tan ciddi bir göç ile karşı karşıya kaldı.  Bu durum Avrupa’nın içinde bir tartışma bile başlattı.  Bu göçü terse çevirmek için, Avrupa’nın Kuzey Afrika’yı istikrarlı hale getirmesi şart.  Sanırım ilerideki yıllarda bu desteği artarak göreceğiz.  Örneğin Tunus, Avrupalı turistler için önde gelen bir tercih olmaya devam edecektir.