17 Haziran 2012 Pazar

Kuzey Afrika'da Başarının Sırları: Sabır, Sabır, ya Sabır

Bu bölgelerde zaman diğer yerlerden daha yavaş akıyor.  Projeler daha yavaş ilerliyor.  İnsanlar farklı bir tempoda çalışıyorlar.  Nasıl maç canlı yayınlarında önemli poziyonlar yavaş çekim tekrar gösterilir ise, bu bölgedeki genel tempo “yavaş çekim” gibi.  İlerleme sağlamak, sonuç almak ve başarıya ulaşmak için aşağıdakiler bence en önemli faktörler:

·         Bir çok kere aynı konuyu tekrarlama gerekebilir.  Pes etmeden, yılmadan ısrarla ve istikrarlı bir biçimde vurgulamaya devam edilmeli,

·         İnsanlara karşı olumsuz bir bakış açısı ve tavır oluşturulmamalı.  Birçok hareketi kişisel algılamamalı.  Negatif durum veya davranışların kişiye özel değil, bölgeye özel olduğunu kabul etmeli,

·         Hızlı ve anlık, kısa dönemlik sonuçlar beklenmemeli.  Başarının orta hatta uzun vadede geleceğini kabullenmeli.

·         Yani sonuç olarak bu bölgede başarı hedefleyen bir girişimci ya da şirket görevlisi çok sabırlı olmalı.  Ya da hiç girişimde bulunmamalı.

·         Biraz önce vurguladığım gibi, bir müşterinin sizi dikkate almaya başlaması için, dört bazen beş ön ziyaret yapılmalı, anca o zaman gerçekten sizi dinlemeye başlıyor.  Karar verip çalışmaya başlaması ise yılları alabiliyor,

Duygusallık

Kuzey Afrika ülkelerindeki işgücünün çalışma hayatında duygusal faktörlerden çok etkilendiklerini söylemek yanlış olmaz.  Birçok şeyi kişiselleştirebiliyorlar.  Genelde çalışanların “kendilerini veya operasyonu geliştirmek, bir işi daha verimli yapmak, daha çok çalışmak” gibi motivasyonları yok.  Böyle bir anlayışları olmadığı için, iyileştirme önerilerimi veya düzeltmeleri gereken hatalarını yüzlerine söylediğimde alındıklarını birçok kez hissettim.  Bu faktör bu bölgedeki işgücünün kişisel gelişimi önünde duran önemli bir bariyer olmaya devam ediyor.

Kahire'de Karşılaştığım Okul Arkadaşım

Mayıs 2006’da Kahire’de bir müşteri ziyareti yapmıştım.  Nil nehri kıyısındaki caddede, 5nci kattaki ofiste toplantımız bitince asansör kullanmayıp, merdivenlerden aşağı inerken yanılmıyorsam 2nci katta Türk Ticaret Ataşeliği ofisini gördüm, kapısını çaldım.  Çalışanlar “müşavirimiz ofis dışında ama buyrun size çay ikram edelim” diyerek bizi müşavirin ofisine davet ettiler.  Çay içerken, duvardaki resimdeki iki kişiden birinin liseden arkadaşım olduğunu görünce, resmini göstererek “müşavirle ortak arkadaşımız varmış” dedim.  “Hayır efendim, gösterdiğiniz ticaret müşavirimiz” dediklerinde güzel bir süpriz oldu.  Okul arkadaşımla bu şekilde karşılaşacağım aklıma gelmezdi.  O seyahatte görüşemedik ama  daha sonraki seyahatlerimde fırsat oldukça uğradım.

Arkadaşım Kahire’deki görevi boyunca çok yoğun çalıştı.  Türk yatırımlarının Mısır’da oldukça hızlandığı bir dönemdi.  Hükümetimizde Mısır ile ilişkilere büyük bir önem veriyordu.  Yanılmıyorsam arkadaşımın görev aldığı dönemde Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Meclis Başkanımız, bir çok Bakanımız’a ek olarak sayısız ticaret heyetlerine eşlik etti.  Mısır’a araştırma-yatırım fizibilite amacı ile gelen yüzlerce Türk firmasına bilgi verdi, yatırım yapanların karşılaştığı sorunlar ile gece gündüz demeden ilgilendi.  Görev süresi bitince, yarım yıl daha uzatıldı.  Döndükten sonra da Ankara’da Mısır ile ilgili çalışmalarına devam etti bildiğim kadarı ile.  Arkadaşım Türkiye'ye döndükten sonra da hükümetimizden üst düzey ziyaretler yoğun bir şekilde, Arap Baharına kadar devam etti.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Yeni bir kavram: NOT

JIT (Just in Time), TTM (Time to Market) gibi zamanın önemini vurgulayan kavramlara yeni bir tane ekleyerek iş literatürüne katkıda bulunmak istiyorum:  NOT yani “Never On Time”.   Bu Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgesinde iş hayatında geçerli.  Örnekler ile daha rahat anlatabilirim:

·         Sabah sizi 7:00 gibi alırım dendiğinde anlayın ki, sabah 7:00 gibi hazır olmanıza gerek yok.  En erken 7:30, muhtemelen 08:00’e doğru gelecekler,

·         Toplantı saatleri aynı şekilde.  9:00 civarı diye teyidleşilen bir toplantı 10:00 sonrası, 11:00’a doğru başlayabilir,

·         Ofisten 10 dakika sonra çıkıyoruz dendiğinde, 1 saat’e kadar daha ofistesiniz anlamına gelir,

·         Ben yukarıda yazdıklarımı çok test ettim ve genele uyarlıyabileceğime inanıyorum.  Bu bölgedeki iş hayatında “kesin saat” konuşulmuyor.  “Yaklaşık” veya “civarı” olarak teyidleşiyorlar.  8 – 9 arası gibi,

·         Genelde de verilen zaman diliminin bitiş saatine gecikmeli olarak riayet ediyorlar (8-9 randevusuna 9:30’da gelmek gibi),

·         Geç kalırken arayıp geç kalacaklarını bildirme adetleri yok.  Tıpkı geç kaldıkları için özür dilemeye gerek görmedikleri gibi.  Eğer geç kaldıklarını hatırlatırsanız muhakkak bir bahane hazır (genelde trafik),

Ben NOT kavramını keşfedene kadar çok zorluk çektim.  Genelde ben randevularım için tam saat veririm.  O saatten 10-15 dakika önce hazır olmaya çalışırım.  Gecikme ihtimali olduğunda, randevu saatinden önce karşımdakine haber veririm.  Ve aynı davranışları karşımdakilerden beklerim.  İlk başlarda sizi sabah 7:00 – 07:30 gibi alırım dendiğinde, 06:50’de hazır olup bekliyordum.  07:50’de geldiklerinde 1 saat kadar beklemiş oluyordum.  NOT kavramını keşfettikten sonra çok az beklemeye başladım.  Örneğin,

·         07:00 – 07:30 arası gelirim dendiğinde, 07:30’da hazır oluyorum,

·         Ofisten 15 dakikaya kadar çıkarız dendiğinde hiç toplanmıyorum.  30-40 dakika sonra geldiklerinde ve hadi çıkalım dediklerinde 2-3 dakika içinde hazırlanıyorum,

·         Müşteri randevularını Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da daha rahat (relaxed) bir şekilde takip ediyorum, olası müşteri gecikmelerine, iptallerine hazırlıklıyım,

·         Sabah erken saate kesinlikle randevu almıyorum, akşamüstüne de, nasıl olsa bu saatlerdeki randevular bir şekilde iptal oluyor,

Bu gecikmeleri sadece Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki iş gezilerimde yaşamadım.  Bu bölgeden gelen iş arkadaşlarımla başka ülkelerde de tecrübelerimiz oldu.  Örneğin Mısırlı bir iş arkadaşımı (genel müdür seviyesinde) Frankfurt’ta ağırlıyordum.  Akşam yemeği için hazır olduğunu haber verdi, kaldığı Inter Continental otelinden almamı istedi.  Ben otelin önünde bir süre bekledim, gelmeyince kaldırıma park ettim, lobiye baktım.  Göremeyince odasını aradım.  “Hemen geliyorum” dedi.  25 dakika sonra indiğinde, arabaya gittik ve Almanya’daki ilk trafik cezamı yanlış park yüzünden yemiş oldum.

Yıllar içinde çok yakın çalıştığım bazı iş arkadaşlarım benim zaman konusunda hassasiyetimi kavradı ve beni yukarıda yazdığım satırlardan dolayı mahçup edecek kadar titiz hareket ettiler.  Ama yine de ben NOT’un Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da geçerli bir olgu olduğunu iddia ediyorum.

Kazablanka Taksileri

Kazakblanka’da havalimanı – otel (gece ise) ya da havalimanı - ofis (gündüz), otel – havalimanı (çoğunlukla sabah erken) ulaşımını genelde hep aynı araba ile yaptım.  Şöförler abi-kardeşti.  Bir tanesi Fenerbahçe de de oynamış meşhur futbolcu Anelka’nın ikizi gibiydi.  Araba ise bizdeki dolmuş olarak kullanılan Mercedes’lerdendi (1960 model falan herhalde).

15 Şubat 2005’te Lufthansa ile Frankfurt’tan Casablanca’ya 30 dk gecikmeli olarak indim.  Pasaport kontrolü ve bagajımı aldıktan sonra dışarı çıkmam gece yarısına yaklaşmıştı.  Normalde Kasablanka’daki ofisimizin beni almak üzere ayarladığı taksi beni beliyor olmalıydı ama göremedim.  Acaba:

·         Taksi henüz gelmemiş miydi?

·         Geç çıktığım için taksi beni beklemeden dönmüş müydü?

·         Beklerken başka bir müşteri mi almıştı?

Yavaş yavaş havalimanı boşalmaya başlamış, etrafımda bir sürü Fas’lı taksici, leş etrafında dolaşan akbabalar gibi dolaşıyorlardı.  Ben ofis müdürümüzü aradım, o da idari işlerden sorumlu (ya da benim durumumda sorunlu) arkadaşı aradı.  Kısaca taksi ayarlamayı unutmuşlardı :)

Hızlı bir şekilde döviz bozdurdum, pazarlık yapmaya çalıştım ama kazanamadım.  İngilizce veya Türkçe bilen yoktu.  Bende de Fransızca veya Arapça yoktu.  Üstelik paradan daha büyük bir problemim vardı, otelimi tanımıyorlardı.  Cep telefonumdam idari işler sorumlusu arkadaş ile taksiciyi konuşturdum.  Otelime check-in yapıp, odama yerleşmem 02:00’ı bulmuştu.

Fas’ta büyük şehirlerde iki tip taksi var.  Birincisi büyük ve mat sarı veya kirli beyaz renkte Mercedes’ler.  Bunlar çoğu zaman belli bir hatta çalışıp, birçok müşteri taşıyan minibüs mantığı ile de çalışıyorlar.  Bir de normal taksi mantığı ile çalışan, çok küçük (Fiat Uno) gibi kırmızı arabalar var.

İşte bahsettiğim Mercedes taksiler.  Rabat'taki büyük liman projesinin reklam panosunun önünde.
Bu da trafikte rastladığım ve ilgimi çeken eski bir kamyon.