23 Eylül 2012 Pazar

Kahire'de 12 Gece: İzlanda'da Yanardağı Patladı

İzlanda Yanardağ Patlaması & Avrupa’daki Ulaşımın Felç Olması

Nisan 2010 ayının ortalarına doğru İzlanda’da yanardağ patladı ve kül püskürttü.  Bu küller o kadar yoğundu ki, Avrupa’daki hava ulaşımını felç etti.  Uçak motorlarına hasar verdiği gerekçesi ile, bir çok sefer iptal oldu.  Havalimanları seferleri iptal olan yolcuları barındıramaz oldu.  Otellerde yer bulamayan insanlar sokakta kaldı.  Tren ve otobüs ile ulaşım kullanıldı.  İş veya turistik amaçla seyahat eden Avrupalılar, ülkelerine dönemediler, gittikleri yerde mahsur kaldılar.  THY çoğu Avrupa seferini iptal etti.  Bu dönemde, 19 Nisan 2010’da ben de İstanbul’dan Kahire’ye uçtum.  Kahire ofisimizde Londra ofisimizden bir iş arkadaşımızı görünce şaşırdım.  Meğerse 4 gecelik için geldiği Kahire’de 12 gecedir kalıyormuş. 
 
Durumu özetleyen bir başka örnekte Polonya’dan verebilirim.  Polonya devlet başkanının cenaze törenine bir çok Avrupa’lı devlet adamı gelemedi.  İkinci dünya savaşından beri Avrupa hava ulaşımı bu kadar durmamıştı deniyor.  Havayolu şirketlerine günlük maliyeti 200 milyon dolar olarak hesaplandı.  Herşey normale döndüğünde 2 milyar dolarlık bir maliyetten bahsediliyordu.
 
Kısacası her gün artan uçak sayısı, sefer sayısı, yeni havalimanları, yeni hatlar, gelişmekte olan ülkelerin (Türkiye gibi) hava ulaşımının ve sektörünün kuvvetlenmesi sonucu inanılmaz bir hava trafiği mevcut.  Artık insanlar dünyanın bir ucundan diğerine, kolayca seyahat planlıyabiliyorlar.  Ama yukarıdaki örnekte olduğu gibi, bazı süprizler inanılmaz aksamalara yol açabiliyor.

 

 

29 Temmuz 2012 Pazar

Kuzey Afrika'da Dil ve Din

Dil

Kuzey Afrika’da (Tunus, Fas ve Cezayir özellikle) Fransızca yaygınlıkla konuşulur.  Bunda yıllarca süren Fransız sömürgeliğinin doğal etkisi vardır.  Ana dil Arapça’dır.  Ancak Fas ve Tunus şiveleri, diğer Arap ülkelerine göre nispeten farklıdır.  Kuzey Afrikalı Mısır’da, Suriye’de veya Irak’ta konuşulan Arapçayı anlar.  Ama diğer Araplar, Fas’ta veya Tunus’taki Arapçayı anlamakta güçlük çekerler.  Bu iki ülkede Arapça biraz Fransızca ile karışmıştır, biraz da yerel dillerden eklenmiştir. Üstelik Tunus’ta konuşulan Arapça ile, Fas’ta konuşulan Arapça da farklıdır.   

Kazablanka’da yaşayan Türk arkadaşımı polis kontrol için durdurmuş.  Arkadaşım ben Fransızca bilmiyorum, İngilizce biliyorum demiş.  Polis “Fas’ta yaşayacaksan, Fransızca öğrenmelisin” diye uyarmış.  Arkadaşım da “Neden Arapça değil de Fransızca, siz Arap değil misiniz?” diye sormuş.  Polis bozulup, “o da olur tabi” diyerek geçiştirmiş.  Öte yandan her Faslı veya Tunuslu Fransızca konuşur diye bir şey yok.  Özellikle tarımsal arazide yaşamış, şehir dışından gelenler, Fransızca konuşamayabiliyor. 

Tunus'ta azımsanmayacak bir sayıda insan Fransızca ve Arapça'ya ek olarak Almanca veya İtalyanca'da konuşur.  Hem gelen Alman turist sayısı hem de İtalyan işletmelerinin çokluğu bu sonuca yol açar.

Mısır'da ise İngiizce yaygındır, tabi eğitimli kesimde. Çoğu şirkette iç yazışmalar İngilizce yapılır (özellikle yabancı sermayeli).  Turizmin gelişmiş olması, halkta yabancı dil kullanımını arttırmıştır. 

Din

Kuzey Afrika da yaşayan nüfus ağırlıklı Müslümandır.  Din'in günlük sosyal ve iş hayatında önemli bir faktör olduğunu söylemek yanlış olmaz.  Tunus, Fas ve Cezayir'de bir nebze sınırlandırılmış olsa da, Mısır'da örneğin, dini kurallar ve bu kurallara bağlı bir sosyal - iş yaşamı önemlidir.    

Fas’taki ofisimizde yaşanan bir olay:  Expatriate genel müdürümüz, bir Cuma öğleden sonra kulaklıkla bilgisayar başında çalışan yerel satış müdürümüzü uyarmış: “Lütfen çalışırken müzik dinleme, diğer çalışanlarına kötü örnek olma” diyerek.  Aldığı cevap ise “ben Kuran-ı Kerim dinliyorum, bugün mübarek Cuma” demiş. 

Ben Mısır’da bir müşteri ziyaret ettim.  Genel müdürün odasında sohbet ederken ikindi ezanı okundu.  Bir anda masalar çekildi, halılar yayıldı.  Odaya 7-8 müdür girdi.  Hızlıca abdest aldıktan sonra ben de saf tuttum ve genel müdür hepimize ikindi namazını kıldırdı.  Namaz sonrası hemen halılar toplandı, masalar eski haline geldi, iş konuşmaya devam ettik.

Fas’ta ve Mısır’da, çok nadiren Tunus’ta arabasında Kuran-ı Kerim dinleyen satış temsilcilerimiz ile müşteri ziyaretleri yaptım. 

Mısır'da Cuma - Cumartesi günleri haftasonu tatili.  Ancak Tunus ve Fas'ta Cuma günü işgünü.  Bu gün çalışanların normal iş hayatına devam ettiklerini gözlemledim.  Türkiye'deki gibi Cuma namazına fazla katılım görmedim. 

Mısır'da bayanların iş hayatına katılımı oldukça az.  Bazı müşteri ziyaretlerimde, özellikle Kahire dışında, müşterilerimizdeki başları kapalı bayan çalışanların erkek eli uzatıldığında sıkmadıklarına şahit oldum.

Ramazan’da Kuzey Afrika

Bu bölgelerde çalışma hayatı, Ramazanda Türkiye ile kıyaslanamayacak şekilde etkileniyor.  Ülkeden ülkeye farklılıklar göstermekle beraber, genel olarak çalışma saatleri ve verimlilik azalıyor.  İnsanlar gündüz değil, gece yaşıyorlar.  Bizden farklı olarak (en azından günümüzde), Ramazan ayında bu bölgede insanlar bir festival şeklinde yaşıyorlar.  Herkes evinin dışında bulunuyor. Aileler ve arkadaşlar sürekli bir arada. 

Ben bir kaç tecrübeden sonra, Ramazan döneminde Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ziyaret yapmamaya gayret gösterdim.  Yine Ramazan’da bu bölgeden katılımcıların olacağı toplantı veya eğitim düzenlememeye dikkat ettim.  Normal bir zamana göre bu tip aktivitelerin verimliliği yarıdan daha fazla düşüyor. 

Mesai saatlerine örnek olarak Eylül 2006’da Tunus’a Ramazan’da gitmiştim.  İftar saati 19:20 idi.  Normalde bizim ofisin çalışma saatleri 08:00 – 18:00 iken, Ramazan’da 07:00 – 15:00 olarak değişmişti.  Ancak gördüğüm kadarı ile başlama saati sekize doğru, bitiş saati de ikiye doğru esniyordu.  Sadece bizim ofis değil, devlet daireleri başta olmak üzere, tüm işletmeler iki gibi kapanıyordu.  Başlama saati de normalden daha geçti.  Aynı sene Fas’ta da Ramazan’da bulunmuştum.  Ofisimiz 08:30’da açılıp, 15:00’da kapanıyordu (normalde 08:00 – 17:30 iken). 

Verimliğin kesinlikle ciddi olarak etkilendiği ülkelerin başında Mısır geliyor.  Çalışma saatleri ciddi olarak azalıyor. İşin ilginci Hristiyan çalışanlar da bu saatlere göre çalışırken, öğlen yemekleri için her zamanki arayı alıyorlar.  Mısır'da %10 - %15 arası Hristiyan nüfus olduğu söyleniyor.  Bu nüfusa yönelik farklılaştırılmış çalışma takvimi de var bildiğim kadarı ile.  Örneğin Christmas'ta resmi tatil var, sadece Hristiyanlara.

17 Haziran 2012 Pazar

Kuzey Afrika'da Başarının Sırları: Sabır, Sabır, ya Sabır

Bu bölgelerde zaman diğer yerlerden daha yavaş akıyor.  Projeler daha yavaş ilerliyor.  İnsanlar farklı bir tempoda çalışıyorlar.  Nasıl maç canlı yayınlarında önemli poziyonlar yavaş çekim tekrar gösterilir ise, bu bölgedeki genel tempo “yavaş çekim” gibi.  İlerleme sağlamak, sonuç almak ve başarıya ulaşmak için aşağıdakiler bence en önemli faktörler:

·         Bir çok kere aynı konuyu tekrarlama gerekebilir.  Pes etmeden, yılmadan ısrarla ve istikrarlı bir biçimde vurgulamaya devam edilmeli,

·         İnsanlara karşı olumsuz bir bakış açısı ve tavır oluşturulmamalı.  Birçok hareketi kişisel algılamamalı.  Negatif durum veya davranışların kişiye özel değil, bölgeye özel olduğunu kabul etmeli,

·         Hızlı ve anlık, kısa dönemlik sonuçlar beklenmemeli.  Başarının orta hatta uzun vadede geleceğini kabullenmeli.

·         Yani sonuç olarak bu bölgede başarı hedefleyen bir girişimci ya da şirket görevlisi çok sabırlı olmalı.  Ya da hiç girişimde bulunmamalı.

·         Biraz önce vurguladığım gibi, bir müşterinin sizi dikkate almaya başlaması için, dört bazen beş ön ziyaret yapılmalı, anca o zaman gerçekten sizi dinlemeye başlıyor.  Karar verip çalışmaya başlaması ise yılları alabiliyor,

Duygusallık

Kuzey Afrika ülkelerindeki işgücünün çalışma hayatında duygusal faktörlerden çok etkilendiklerini söylemek yanlış olmaz.  Birçok şeyi kişiselleştirebiliyorlar.  Genelde çalışanların “kendilerini veya operasyonu geliştirmek, bir işi daha verimli yapmak, daha çok çalışmak” gibi motivasyonları yok.  Böyle bir anlayışları olmadığı için, iyileştirme önerilerimi veya düzeltmeleri gereken hatalarını yüzlerine söylediğimde alındıklarını birçok kez hissettim.  Bu faktör bu bölgedeki işgücünün kişisel gelişimi önünde duran önemli bir bariyer olmaya devam ediyor.

Kahire'de Karşılaştığım Okul Arkadaşım

Mayıs 2006’da Kahire’de bir müşteri ziyareti yapmıştım.  Nil nehri kıyısındaki caddede, 5nci kattaki ofiste toplantımız bitince asansör kullanmayıp, merdivenlerden aşağı inerken yanılmıyorsam 2nci katta Türk Ticaret Ataşeliği ofisini gördüm, kapısını çaldım.  Çalışanlar “müşavirimiz ofis dışında ama buyrun size çay ikram edelim” diyerek bizi müşavirin ofisine davet ettiler.  Çay içerken, duvardaki resimdeki iki kişiden birinin liseden arkadaşım olduğunu görünce, resmini göstererek “müşavirle ortak arkadaşımız varmış” dedim.  “Hayır efendim, gösterdiğiniz ticaret müşavirimiz” dediklerinde güzel bir süpriz oldu.  Okul arkadaşımla bu şekilde karşılaşacağım aklıma gelmezdi.  O seyahatte görüşemedik ama  daha sonraki seyahatlerimde fırsat oldukça uğradım.

Arkadaşım Kahire’deki görevi boyunca çok yoğun çalıştı.  Türk yatırımlarının Mısır’da oldukça hızlandığı bir dönemdi.  Hükümetimizde Mısır ile ilişkilere büyük bir önem veriyordu.  Yanılmıyorsam arkadaşımın görev aldığı dönemde Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Meclis Başkanımız, bir çok Bakanımız’a ek olarak sayısız ticaret heyetlerine eşlik etti.  Mısır’a araştırma-yatırım fizibilite amacı ile gelen yüzlerce Türk firmasına bilgi verdi, yatırım yapanların karşılaştığı sorunlar ile gece gündüz demeden ilgilendi.  Görev süresi bitince, yarım yıl daha uzatıldı.  Döndükten sonra da Ankara’da Mısır ile ilgili çalışmalarına devam etti bildiğim kadarı ile.  Arkadaşım Türkiye'ye döndükten sonra da hükümetimizden üst düzey ziyaretler yoğun bir şekilde, Arap Baharına kadar devam etti.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Yeni bir kavram: NOT

JIT (Just in Time), TTM (Time to Market) gibi zamanın önemini vurgulayan kavramlara yeni bir tane ekleyerek iş literatürüne katkıda bulunmak istiyorum:  NOT yani “Never On Time”.   Bu Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgesinde iş hayatında geçerli.  Örnekler ile daha rahat anlatabilirim:

·         Sabah sizi 7:00 gibi alırım dendiğinde anlayın ki, sabah 7:00 gibi hazır olmanıza gerek yok.  En erken 7:30, muhtemelen 08:00’e doğru gelecekler,

·         Toplantı saatleri aynı şekilde.  9:00 civarı diye teyidleşilen bir toplantı 10:00 sonrası, 11:00’a doğru başlayabilir,

·         Ofisten 10 dakika sonra çıkıyoruz dendiğinde, 1 saat’e kadar daha ofistesiniz anlamına gelir,

·         Ben yukarıda yazdıklarımı çok test ettim ve genele uyarlıyabileceğime inanıyorum.  Bu bölgedeki iş hayatında “kesin saat” konuşulmuyor.  “Yaklaşık” veya “civarı” olarak teyidleşiyorlar.  8 – 9 arası gibi,

·         Genelde de verilen zaman diliminin bitiş saatine gecikmeli olarak riayet ediyorlar (8-9 randevusuna 9:30’da gelmek gibi),

·         Geç kalırken arayıp geç kalacaklarını bildirme adetleri yok.  Tıpkı geç kaldıkları için özür dilemeye gerek görmedikleri gibi.  Eğer geç kaldıklarını hatırlatırsanız muhakkak bir bahane hazır (genelde trafik),

Ben NOT kavramını keşfedene kadar çok zorluk çektim.  Genelde ben randevularım için tam saat veririm.  O saatten 10-15 dakika önce hazır olmaya çalışırım.  Gecikme ihtimali olduğunda, randevu saatinden önce karşımdakine haber veririm.  Ve aynı davranışları karşımdakilerden beklerim.  İlk başlarda sizi sabah 7:00 – 07:30 gibi alırım dendiğinde, 06:50’de hazır olup bekliyordum.  07:50’de geldiklerinde 1 saat kadar beklemiş oluyordum.  NOT kavramını keşfettikten sonra çok az beklemeye başladım.  Örneğin,

·         07:00 – 07:30 arası gelirim dendiğinde, 07:30’da hazır oluyorum,

·         Ofisten 15 dakikaya kadar çıkarız dendiğinde hiç toplanmıyorum.  30-40 dakika sonra geldiklerinde ve hadi çıkalım dediklerinde 2-3 dakika içinde hazırlanıyorum,

·         Müşteri randevularını Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da daha rahat (relaxed) bir şekilde takip ediyorum, olası müşteri gecikmelerine, iptallerine hazırlıklıyım,

·         Sabah erken saate kesinlikle randevu almıyorum, akşamüstüne de, nasıl olsa bu saatlerdeki randevular bir şekilde iptal oluyor,

Bu gecikmeleri sadece Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki iş gezilerimde yaşamadım.  Bu bölgeden gelen iş arkadaşlarımla başka ülkelerde de tecrübelerimiz oldu.  Örneğin Mısırlı bir iş arkadaşımı (genel müdür seviyesinde) Frankfurt’ta ağırlıyordum.  Akşam yemeği için hazır olduğunu haber verdi, kaldığı Inter Continental otelinden almamı istedi.  Ben otelin önünde bir süre bekledim, gelmeyince kaldırıma park ettim, lobiye baktım.  Göremeyince odasını aradım.  “Hemen geliyorum” dedi.  25 dakika sonra indiğinde, arabaya gittik ve Almanya’daki ilk trafik cezamı yanlış park yüzünden yemiş oldum.

Yıllar içinde çok yakın çalıştığım bazı iş arkadaşlarım benim zaman konusunda hassasiyetimi kavradı ve beni yukarıda yazdığım satırlardan dolayı mahçup edecek kadar titiz hareket ettiler.  Ama yine de ben NOT’un Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da geçerli bir olgu olduğunu iddia ediyorum.

Kazablanka Taksileri

Kazakblanka’da havalimanı – otel (gece ise) ya da havalimanı - ofis (gündüz), otel – havalimanı (çoğunlukla sabah erken) ulaşımını genelde hep aynı araba ile yaptım.  Şöförler abi-kardeşti.  Bir tanesi Fenerbahçe de de oynamış meşhur futbolcu Anelka’nın ikizi gibiydi.  Araba ise bizdeki dolmuş olarak kullanılan Mercedes’lerdendi (1960 model falan herhalde).

15 Şubat 2005’te Lufthansa ile Frankfurt’tan Casablanca’ya 30 dk gecikmeli olarak indim.  Pasaport kontrolü ve bagajımı aldıktan sonra dışarı çıkmam gece yarısına yaklaşmıştı.  Normalde Kasablanka’daki ofisimizin beni almak üzere ayarladığı taksi beni beliyor olmalıydı ama göremedim.  Acaba:

·         Taksi henüz gelmemiş miydi?

·         Geç çıktığım için taksi beni beklemeden dönmüş müydü?

·         Beklerken başka bir müşteri mi almıştı?

Yavaş yavaş havalimanı boşalmaya başlamış, etrafımda bir sürü Fas’lı taksici, leş etrafında dolaşan akbabalar gibi dolaşıyorlardı.  Ben ofis müdürümüzü aradım, o da idari işlerden sorumlu (ya da benim durumumda sorunlu) arkadaşı aradı.  Kısaca taksi ayarlamayı unutmuşlardı :)

Hızlı bir şekilde döviz bozdurdum, pazarlık yapmaya çalıştım ama kazanamadım.  İngilizce veya Türkçe bilen yoktu.  Bende de Fransızca veya Arapça yoktu.  Üstelik paradan daha büyük bir problemim vardı, otelimi tanımıyorlardı.  Cep telefonumdam idari işler sorumlusu arkadaş ile taksiciyi konuşturdum.  Otelime check-in yapıp, odama yerleşmem 02:00’ı bulmuştu.

Fas’ta büyük şehirlerde iki tip taksi var.  Birincisi büyük ve mat sarı veya kirli beyaz renkte Mercedes’ler.  Bunlar çoğu zaman belli bir hatta çalışıp, birçok müşteri taşıyan minibüs mantığı ile de çalışıyorlar.  Bir de normal taksi mantığı ile çalışan, çok küçük (Fiat Uno) gibi kırmızı arabalar var.

İşte bahsettiğim Mercedes taksiler.  Rabat'taki büyük liman projesinin reklam panosunun önünde.
Bu da trafikte rastladığım ve ilgimi çeken eski bir kamyon.

8 Mayıs 2012 Salı

Mısır'da Trafik



Mısır’dan bahsederken trafiğinden ve yol durumundan bahsetmeden geçmek olmaz. Kahire içinde trafik kadar, şehirlerarası yollar da etkileyicidir. Örneğin, Ağustos 2007’de iş için İskenderiye’den Port Said’e gittik. Türbülans’ın sadece uçakta olmadığını, araba ile giderken otoyolda da yaşanabildiğini hissettim. 2.5 saat süren yolculuğum, Mısır’da çok da popüler olan Daewoo marka araba da 140 km/saate çıktığımız anlarda çok eğlenceli hale geliyordu. Çölde yarı erimiş asfalt tümseklerinde hop zıplıyor, hop düşüyor ve savruluyorduk.


Ne yazık ki İskenderiye'de çalışan bir Türk işadamını İskenderiye-Kahire arasında trafik kazasında kaybettik. Şehirlerarası yolculuklarda ölümcül risk var.
Öte yandan Kahire içindeki trafik, dünyadaki en kötülerinden biridir. Bir yerden başka bir yere 2.5 – 3 saat arasında ulaşmak şaşırtıcı olmaz. Örneğim şehir merkezindeki ofislerden birinde randevunuz var. 2 saate yakın trafikte vakit geçirdikten sonra binaya ulaştığınızda, bir 45dk daha park yeri aramakla vakit geçiyor. Dönüşte bir bu kadar vakit daha trafikte geçebilir.



Mısır'da trafikte eski model arabalara rastlamak son derece normal.  Bende 30 sene önce araba kullanmayı öğrendiğim Peugeot 307'yi çok sık gördüm.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Fas'ta Fes

Nisan 2008’deki iş için yaptığım ziyaretimde, Fas’ta turistik olarak ziyaret edilmesi gereken (ve bence ilk olarak) yerlerden birinin de Fes olduğunu anladım.  Benim ziyaret ettiğim 2008 senesinde 1200ncü yılını kutluyordu.  Kutlamalar sebebi ile şehir süslenmişti (havuzlar ışıklandışılmıştı vs). 

Fas’ta gördüğüm diğer şehirlere göre çok daha temiz ve düzenli, aynı zamanda da dingin geldi bana.  Fes şehrinin Medina’sı (yani eski şehir merkezi), dünyadaki en büyük araba girilmeyen yerleşim birimi kabul ediliyormuş. 

Medina içindeki Kairoyune (MS 860) camisi görmeye ve gezmeye değer.Yine şehirdeki Kairoyune üniversitesi içinde dünyanın ilk üniversitesi olduğu belirtiliyor.Fes 1175’te imparatorluğun başkenti imiş ve dünyanın o tarihteki en büyük ve en kalabalık şehri imiş.






Fes yakınlarında Volubilis adında Roma döneminden kalma antik harabeler varmış ve oldukça büyükmüş, benim görme şansım olmadı.  İzmir ve Fes kardeş şehirler ve her ikisine de yakın antik şehirler olması (ülkelerinin en büyüğü), tesadüf.







Bizim (ve Arap dünyasının) ülkeye Fas dememizin sebebi Fes.  Daha sonra aynı topraklarda kurulan bir diğer krallık, başkenti Marakeş’e taşımız ve ülkeye kendi dillerinde Maroc, İngilizce de Morocco adını vermiş.

22 Nisan 2012 Pazar

Tunus Notlarım 2

Beyaz bina, mavi kapı:  İşte genel olarak Kuzey Afrika’nın, özel olarak ise Tunus’un görünümü.  Küçük binalar, bembeyaz boyalı.  Ahşap kapı ve pencereler, mavi boyalı.  Ve rengarenk çiçekler, balkon ve pencerelerden sarkan.  Sakinleştirici bir görüntü oluşturuyorlar.  Bu atmosferi yaşamak için gezilebilecek en iyi atmosferlerden biri Sidi Bou Said.  Bu resmi de Aralık 2007'de bir akşam yemeği için gittiğim Sidi Bou Said'de çekmiştim.
Görülmesi gereken yerlerin başında Sidi Bou Said var. Müthiş bir manzarası, tipik Tunus evleri (tabi ki Akdeniz mavisi kapıları ile) ve harika bir atmosferi var. Tepedeki meşhur cafe’sinde çay veya kahve (yanlış hatırlamıyorsam nargile ile) içmek mümkün. Bir başka görülesi yer ise Carthage. Adını Romalılardan alan bu yerde güzel cafeler ve lokantalar bulmak mümkün.

Tunus’tan temelhediye olarak alınabilecek iki şey var: Zeytinyağı ve hurma.

Kus kus yine Kuzey Afrika’da yiyebileceğiniz bir yemek.  Tunus’ta hem etli hem de balıklı versiyonlarını tadabilmeniz mümkün.  Tunus'ta balıklı, Fas'ta etli denemenizi öneririm.

Tunus’ta Eylül 2005’te yeni müşteriyi ziyaret etmiştim.  Normalde Tunus’ta tüm görüşmeler Fransızca yapılır, çok nadir İngilizce konuşan olur.  Ben kartvizitimi çıkarıp, kendimi tanıtınca, firma sahibi beyfendi benle Türkçe konuşmaya başladı.  Uzun hikayesini kısaca özetlemek gerekirse, ataları Türkiye doğumlu Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşları.  Techir esnasında yaşadıkları bölgeden Lübnan’a göçmüşler.  Zamanla da Fransa’ya.  En son Fransa’daki fabrikalarını Tunus’a taşımışlar.  Evde hep Türkçe konuşulurmuş.  Büyükannesi beyefendiye hep “biz öz Türküz, Türk Türk ile dost olmaz, Türk Ermeni ile dosttur, Osmanlı’daki Ermeni olaylarının sebebi Almanlardır” dermiş.  Müşterimiz bana sıcak davranıp, bunları anlatırken, kardeşi ise bana kötü bakıp, oldukça soğuk davranmıştı.  Ermeniler de Lübnanlılar gibi dünyanın birçok ülkesine göçüp, hayat mücadelesi vermişler.  Başarılı tüccarlar yetiştirmişler.  Özellike ABD’de ve Fransa’da ciddi ağırlıkları var.

 Şubat 2006’daki seyahatimden genel Tunus notlarım:

·         Camiler sadece ibadet zamanında (beş vakit) açık, geri kalan zamanda kapılari kilitli, devlet camide vakit geçirilmesini istemiyor,

·         Baş örtüsü çok az, çarşaflı hiç görmedim, sadece geleneksel kıyafetleri ile dolaşan bazı neneler var, açık renkli (sarımsı) çarşafvari kıyafetleri var,

·         Bayanların geleneksel kıyafeti sarı renk ve bizim Anadolu’daki başörtüsüne benzer bir başörtüleri var,

·         Tunus’ta her gittiğimde aradığım ve içmeyi çok sevdiğim sıcak içecek: Yer fıstıklı (Arapça Bındık, Fransızca Pünyon), şekerli nane çayı,

·         Zeytin sofraların vaz geçilmez mezesi, özellikle küçük/yeşil zeytin.  Zeytin ve zeytinyağı sektörü yaygın ve gelişmiş.  Avrupa’ya da ciddi ihracat var,

·         Büyük şehirlerden çok, küçük küçük birçok yerleşim birimi var,

·         Kafe’ler çok yaygın.  Her yerleşim biriminde erkeklerin uzun vakit geçirdiği, tüm gün açık olan birçok kafe var,

·         Bu kafelerde çok sert kahve (expresso gibi, küçük bardaklarda sunulan) veya çay içiliyor.  Beni çok şaşırtan küçücük kahveye attıkları kocaman şeker ve o küçük kahveyi nerede ise yudum yudum, yarım saate yakın zamanda içmeleri (soğuk olarak sonuçta),

·         Yurtdışında olduğum nadir saç tıraşlarından birini Tunus’ta güzel bir otelde olmuştum (10 Dinar).  Mahalle berberindeki tıraş ise 3 dinar,

·         Şehirlerde yaşayan çoğu halk Fransızcayı konuşuyor ve yazıyor,  kırsal kesimdeki okula gidememiş bazı kimseler sadece Arapça konuşuyor,  İngilizce çok nadiren biliniyor,

·          Genç nesil giyim ve kuşamına dikkat ediyor.  Günlük hayatta kot pantolon iş kıyafeti dahil, popüler, insanlar bakımlı olmaya gayret gösteriyorlar,

·         Sokaklar çok güvenli, hırsızlık ve suç oranı çok az,

·         Bol kullanılan kelimeler:  Aişek, Lebez Hamdilüllah,

·         Tunus hurması güzel ve meşhur.  Türkiye’de memnuniyetle karşılanan bir hediye, üstelik ekonomik.  Duty free’de taze hurma rahatça bulunabilir,

Tunus’ta başkent Tunus, Sousse, Hamam Sousse ve Monaster gibi farklı şehirlerde kaldım.

Tunus’ta kaldığım en güzel ve yeni otellerden bir tanesi Hotel Les Berges Du Lac Concorde isimli, başkent Tunus’un içindeki güzel göl kıyısındaki oteldi.  2005 gibi hizmete girmişti sanırım.  Hem havalimana ve şehre yakın olması, hem göl kenarında manzaralı ve sakin bir otel olması avantajıydı.  SPA vb hizmetleri de vardı yanılmıyorsam.

Eylül 2006’daki Tunus seyahatimde ilk defa bu ülkede Ramazan ayını yaşadım. Günlük hayata dair izlenimlerimde aşağıdaki gibi:



1.  Orucu hurma ve süt ile açıyorlar (Hz. Muhammed’in süt içerek açtığına inanarak, sünnettir diyerek süt içiyorlar), sonrasında çorba içiliyor, brik adı verilen (bizim börek gibi), Tunus’a özel yumurtalı bir kızartma yeniyor (Ramazan’da özellikle brik yeniyor).  Salata sonrasında ana yemek (et veya tavuk ile pilav) ve tatlı yiyerek iftar sona eriyor.  Teravih namazı kılınıyor.  Sahur için otel servisi yoğurt, süt, kek ve pilavdan oluşuyordu.

2.  Nufusun çok büyük bir bölümü oruç tutuyor.  İnsanlar sürekli birbirlerini ziyaret ediyorlar, hep ev dışındalar.  Çoğunlukla sahura kadar uyunmuyor.  Tunus’ta Ramazan, Mısır ve Fas’ta olduğu gibi bir bayram, festival havasında geçiyor.

21 Nisan 2012 Cumartesi

Tunus Notlarım 1

Tunus 10 Milyon nüfusu ile nispeten küçük bir Kuzey Afrika ülkesi.  Altyapısı diğer Kuzey Afrika ülkelerine göre daha iyi.  Düzgün yolları, göreceli olarak daha temiz şehirleri var.  Hayat yavaş bir tempoda akıyor.  Ülkenin önemli bir gelir kaynağı turizm.  Avrupa ülkelerinden her sene bol bol turist geliyor. Gelenlerin başında Almanlar, Fransızlar ve İtalyanlar var.  Oteller ucuz.  Turistlerde Avrupa’nın orta veya düşük gelirli olan yerlerinden. Herşey dahil sistemine benzer bir sistemle konaklıyorlar.  En ünlü turistik yerlerden birisi Hamameth.  Bir diğeri ise Sousse.  Ülkenin güneyindeki Djorba adası da alternatif turistik mekanlardan.  Avrupalıların Tunus’u tercih etmelerinin sebepleri:

(Nisan 2010'da Sousse plajında çektiğim bir fotoraf.  Sahil boyunca oteller mevcut.  Genelde Avrupalı turistlerde 4 mevsim dolduruluyorlar.)

·         Avrupa’ya, özellikle İtalya’ya çok yakın, kısa ve ucuz uçuşlar ile Tunus’a gelinebiliyor, Monester havalimanı gibi turistik bölgelerin göbeğine direk charter uçuşları var, en son TAV tarafından inşa edilen ve işletilen havalimanı sadece turist charter seferleri için kullanılıyor,
·         Turizm mevsimi uzun, Avrupalıların aradığı sıcak hava, bol güneş ve deniz var,
·         Oteller ucuz ve herşey dahil sistemi ile çalışıyor,

·         Çok güvenli bir ülke, insanlar barışsever, aynı zamanda birçok dil konuşuyorlar, bir çok Tunus’lu aynı anda Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Almanca’dan 2 veya 3 tanesini konuşuyor,

·         Ülke küçük, altyapı düzgün, Avrupa mantelitesine uygun,

Ülke kesinlikle çok güvenli.  Biz İstanbul’da aman arabada değerli bir eşya kalmasın, bagajımızda dahi olsa güvenemeyip yanımıza alırken, Tunus’ta çok rahat bir şekilde bilgisayar vs bırakılıyor.  Hatta iş arkadaşlarım birçok kez anlam veremedi:  Neden Güçlü yemeğe giderken çantasını arabaya bırakmıyor da, yanında taşıyor diyerek.

İnsanlar nazik ve barışsever.  Fransızca hakim dil.  Tunus’a özel bir lehçe ile Arapça konuşuluyor.  Ama yine de, örneğin Mısır’da konuşulan, Arapça’yı rahatça anlıyabiliyorlar.  Öte yandan bir Mısır’lının Tunus veya Fas’ta konuşulan dili anlarken zorlandığını öğrendim.  Lebez Eh Lebik:  Samimice nasılsın sorusuna verilen cevap.  İyidir dostum gibi.  Arapça da bu kelimeler yok anladığım kadarı ile, Kuzey Afrika’ya, hatta Tunus’a özgü.

İtalyanca ve hatta Almanca bilenlerin sayısı az değil.  Zaten Tunus’ta uzun yıllardır çalışan ve buraya yerleşmiş Avrupalılarla karşılaşmak hiç şaşırtıcı olmaz.  Başta Fransızlar olmak üzere Belçikalılar, İtalyanlar, Almanlar gibi.  Bu yüzden Tunus’ta İtalyanlar tarafından işletilen bir çok lokanta var ve sanki İtalya’da yiyormuşsunuz gibi (hem lezzet, hem atmosfer).  Duvarda İtalyan televizyonu açık, mutfakta İtalyan şef (baba ve anne), garsonda genelde oğulları vs.

Tunus’un en meşhur takımı Esperans ve renkleri Galatasaray gibi sarı kırmızı.  Esperans’ı destekleyen bir iş arkadaşıma Galatasaray forması hediye ettiğimde çok sevinmişti. 

En popüler spor futbol.  Avrupa takımları Tunus’ta sıkı takip ediliyor.  Bazı Tunus’lu futbolcular Avrupa’da, hatta Türk futbol takımlarından top koşturuyorlar.  Hentbol’de de başarılılar.  Ziyaretlerimden biri esnasında, Tunus’ta Hentbol Dünya Şampiyonası düzenleniyordu. 

Tunus’un turistik bölgelerinde bir çok otel var, sezon esnasında genelde dolular.  Kış aylarında bile bir çok Avrupalı turiste (özellikle emeklilere) rastlamak mümkün.  Fiyatlar sezon dışı kahvaltı dahil 30EU’ya kadar düşebiliyor.  Genel oda kalitesi düşük denebilir.  Çok yeni ve kaliteli otel sayısı az. 

Fransızca Pünyon, arapça Bındık yani yer fıstıklı hazırlanan, nane esanslı, önceden şeker konulup karıştırılmış çay.  İşte Tunus’ta benim favori içeceğim.  Sadece Tunus’ta rastladığım bu kombinasyon, aslında yaygın olarak da bulunmuyor.  Kahvehanelerde genelde küçük kahveler (Türk kahvesi veya expresso kahve fincanından daha da küçük) içiliyor.  Oldukça da sertler.  Beni hayrete düşüren iki yudumluk kahvenin saatlerce içilememesi oldu senelerce.  Örneğin garson kahveyi getiriyor.  O kahve 20 dk, 30 dk neredeyse 45 dk o kahve bitmiyor. Bense gelir gelmez hemen bitirip, kalkıyorum. Müşterilerin ikramı, ofiste içilen kahveler hep sert.  Gece de uykumu kaçırıyor genelde. 

15 Nisan 2012 Pazar

Kazablanka ve Rabat Notlarım

Fas’a defalarca iş için gittim, bir çok farklı şehrinde kaldım.  Yine ailece gezme fırsatımız oldu:  Önce Kazablanka, sonra Marakeşi turist olarak gezdim.  Biz nasıl doğu’da Avrupa’nın bir parçası isek, Fas’ta güneyde, hemen İspanya’nın ucunda bizim gibi Avrupa’nın bir parçası sayılabilir.  Avrupalıların, özellikle İngiliz ve Fransızların Fas’ta çok faaliyeti var.  Bölgesel olarak da İspanyolların (Tangier vb İspanya yakınındaki bölgede). 

Başkent Rabat:

İş için çok kez gittim.  Kazablanka’ya araba ile 1 saatlik mesafede olduğundan hiç bir zaman kalmadım.  Her seferinde geri döndüm.  Düzenli bir şehir olarak aklımda kalmış.  Lüks ve büyük villalar yol boyunca mevcut.  Resmi başkent olması dışında farkli bir özelliği olduğunu bilmiyorum. Kral çoğu zaman Rabat'ta bulunmakla beraber, farklı şehirlerde sarayları var.

Kazablanka

Akla ilk gelenler Anfa Bulvarı, Korniş, pahalı oteller, lüks arabalar, lüks tüketim ürünleri satan mağazalar, sosyetik lokantalar.  Hemen belirtmeliyim ki Fas’ta korkunç zengin bir tabaka var ve çoğu Kazablanka’da yaşıyor.  Aynı şekilde çok fakir büyük bir halkta.  Belki de aradaki makasın en açık olduğu ülkelerden biri Fas.  Anfa Bulvarı işte bu pahalı otellerin, mağazaların, lokantaların olduğu bulvarlardan ve Kazablanka’nın en meşhurlarından.  Korniş ise, okyanus sahilinde bar, lokanta ve bahçelerin olduğu, şehrin turistik kısmı.  Denize buradaki halk plajlarından girmek mümkün.  Korniş’te gece hayatı da renkli.  Müslüman ülke demezsiniz.  Fuhuş oldukça yaygın ne yazık ki. 

Enteresan yerlerin biri de “Medina” adındaki tarihi alışveriş merkezidir.  Kale duvarı gibi çevrili olup, otantik kapılarından içeri girdiğinizde, bir çok mağaza görmek mümkündür.  Bir nevi kapalı çarşı atmosferi vardır.  Sahte bir çok üründe (bayan el çantaları vs) buralarda bolca satılır.  Pazarlık Allahın emridir.

Kazablanka’nın incisi adı verilen, dünyanın en büyük ikinci camisi olan “Hassan II” camisinden bahsetmeden geçmek olmaz.  Bir kısmı okyanus üzerine doldurularak inşa edilen bu cami toplam 20.000 kişi kapasiteli.  Maliyetin bir kısmı da halktan “gönüllü” olarak toplanmış duyduğuma göre.

Ben son zamanlarda nispeten yeni açılan ve yine Anfa üzerindeki İspanyol kökenli Barceleo Otelin’de kalıyorum.  Sheraton, Ramada dahil bir çok otelde kalmışlığım var.  Genel olarak odalar temiz, servis iyidir. Yemekler ve kahvaltılar da lezizdir. 

Kus Kus her ne kadar tüm Kuzey Afrika ülkelerinde bulunsa da Fas’ta da farklıdır ve denenmelidir (ben etli versiyonunu seviyorum).  Benim favorilerim arasında taze sıkılmış meyva suyu en başta gelir.  Her Fas seyahatimde mutlaka bir çok taze meyvenin sıkılması ile hazırlanan kokteyllerden içmeliyim.  Genelde çarşıdaki büfelerde veya fırsat olmaz ise, lokantalarda.

10 Nisan 2012 Salı

Marakeş Notlarım


İlk Marakeş/Fas ziyaretimi iş için Mart 2006’da yaptım.  Kaldığım otel içler acısıydı.  Daha sonra ailece tatil için gittiğimizde, butik bir pansiyonda kalmıştık.  Hem merkezi hem de güzeldi. 

·         Kazablanka-Marakeş arası trenle 3 – 3.5 saat arası sürüyor, araba ile ise daha fazla (yol otoban değil), o yüzden trenle gitmek daha tercih edilebilir bir durum,

·         Varsa trende 1nci sınıf bileti alınmalı, biz tatil için gittiğimizde yer olmadığından 2nci sınıfta gitmiştik.  Bebek arabası, bavulları vb zor yerleştirdik, bir bölüm ayakta idik, çok kalabalıktı, dönüşte 1nci sınıf bilet aldık ama durum çok az daha iyiydi, 6 kişilik kompartman tamamen doluydu ve eşyalara zor yer bulduk,

·         Yemeklere çok dikkat etmek lazım, sokak satıcılarından alınan yemekler her zaman hijyenik olamıyor, süt ürünlerine de dikkat.  Örneğin oğluma bir pastaneden dondurma almıştık, hemen midesi bozuldu,

·         Bol bisiklet, motorsiklet, minibüs, otobüs, at/eşek arabası sürekli ve gürültülü bir şekilde çok geniş caddelerden en dar sokaklara kadar, kendileri içinde ahenkli bir biçimde dans ediyorlar,

·         İnsanlar barışsever, turistlere saygılılar,

·         Marakeş Avrupalılar arasında çok popüler bir şehir, özellikle sosyetesi tercih ediyor,

·         Güzel bir havası var, dağların hemen yanında,

·         Gece hayatı meşhur, biz ailece gittiğimiz için bu yönünü keşfedemedik,  çocukla gitmek için ideal bir yer değil, çocuk arabası ile yolda yürümek zor,

·         Otelleri büyük ve pahalı, biz küçük bir butik otelde kaldık, diar adı verilen, 8-10 odalı, sahipleri tarafından işletilen, geleneksel Marakeş temaları ile süslenmiş temiz bir oteldi,

·         Bizi otel müşterisi gibi değil, misafirleri gibi ağırladılar, odamızın kilidi bile yoktu,

·         Merkeze yakın olduğumuzdan, otele gidip geldiğimiz sokaklar çok dardı, araba giremediği için, bavulları taşıyanlar yaya hammallardı (el arabaları ile taşıdılar),

·         Marakeş’i gezmek için iki kere faytona, bir kere de üstü açık turist otobüslerine bindik,

·         Çarşı’da alışveriş yaparak vakit geçirilebilir:  Hediyelik ve antika eşyalar, bayanlar için sahte çantalar, mutfak eşyaları, Fas’a özel kıyafetler, aynalar, vb,

9 Nisan 2012 Pazartesi

Mısır Notlarım

Yurtdışında en çok ziyaret ettiğim ülke Mısır’dır.  Tümü iş amaçlı.  Bu satırları yazdığım esnada ya otuza yaklaşmışımdır, ya da otuzu geçmek üzereyimdir sanıyorum.  Mısır seyahatlerimde genelde Kahire’de konaklarım.  Bazen İskenderiye veya Port Said’de de kalmışlığım vardır. 

Mısır öncelikle bol turistin ziyaret ettiği bir ülke.  Normalde hem Frankfurt-Kahire hem de İstanbul-Kahire gidişlerimde, uçaklar dolu olur.  Özellikle Asya’dan gelen birçok turist kafilesi ile beraber gideriz. Mısır piramitleri dünyada görülmesi gerekenler listesinde ön sıralarda.  İstanbul - Kahire uçuşlarında bir çok kez Japon turist grupları ile beraber seyahat etmişimdir. 

9 Mayıs 2005’te Lufthansa ile Frankfurt’tan Kahire’ye giderken ise, uçağımız nerede ise bomboştu.  Bunun sebebi ise, Kahire’de patlayan ve bazı turistlerin ölümüne yol açan bombalardı.  Terörün turizme nasıl negatif etki ettiğini, ve işlerin bıçak gibi kesilmesine sebep olduğuna şahit olmuştum.  Her zaman dolu olan Kahire uçağı, bu sefer sadece iş için gidenleri taşıyordu.

Turizm ülkesi olduğu için başta Kahire’de, genelde Mısır’da güzel oteller çoktur.  Servis kalitesi yüksektir.  Restoranlarda bol çeşit vardır.  Ben şahsen Port Said’de balık, İskenderiye’de mangalda et tercih ederim.  Kahire’de ise Nil üzerindeki Fish Market, yine Nil kenarındaki Swiss Restoran uğrak yerlerimdendir.

Kahire’nin en turistik yerlerinden biri Khan EL- Khalilie ismindeki tarihi çarşının bulunduğu yerdir.  Bu sokaklarda çeşitli turistik hediyeler almak mümkündür.  Merkezinde, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in türbesininde bulunduğu AL-Hussien camisi vardır.  İsmini Nobel ödüllü Mısırlı meşhur edebiyatçıdan alan Naguib Mahfouz lokantasında ya güzel bir yemek yiyebilir, ya da kafe bölümünde çay-kahve veya nargile içebilirsiniz.  Şanslı iseniz bunları, canlı klasik Mısır sanat müziği eşliğinde gerçekleştirebilirsiniz. 

Ben Mayıs 2006’da Mısır’lı iş arkadaşlarım ile tam İstanbul uçuşumun olduğu gece yemeğe yukarıda bahsettiğim lokantaya gitmiştim.  Uçuşum gece birde olduğu için, vakit geçmesi için geç bir saatte yemek yiyorduk.  Lokanta da Mısır’a özel yemekleri sipariş ettik.  Arkadaşlarım özellikle meşhur olan bir Shorbet, yani çorba denememi istediler.  Adı Kawaree imiş ve bol sarımsak ile içilirmiş.  Bol sarımsaklı bildiğimiz işkembe çorbasını bana bir güzel içirdiler, ki ben normalde hiç içmem.  Ayıp olmasın diye içtim ve ağzım leş gibi koka koka havalimanına gittim.  CIP salonunda önemli bir müşterim ile karşılaştım, boarding esnasında diğer başka bir müşterim ile beraberdik.  Ben sıkıla sıkıla, fazla yaklaşmadan konuşmaya çalıştım ama etrafı rahatsız etmemem imkansızdı sanırım.  Bu lokantaya gidip, çorba içecekleri şiddetle uyarırım. 

Mısır’da trafikte yaşadıklarımı kelimeler ile ifade etmek çok zor.  "Bu da olamaz, inanılmaz" denebilecek hadiseleri Mısır’da trafikte yaşamak oldukça olağan olsa gerek.  Mısır’a ilk yaptığım ziyaretler 2000’lerin başı idi.  Neredeyse hasarsız araç yoktu.  İlk ziyaretimde trafikte giderken kazaya da şahid olmuştum.  Geçen 10 senede Mısır’da trafikte gelişmeler oldu.  Ancak hala insanı hayrete düşüren birçok şey var.  Mısır’ı ziyaret eden herkezin trafikle ilgili anlatacağı bir şey olacaktır.
Otoyollarda "Abaza" yazılı her çeşit kamyon görmek mümkündür.  Mısırlı arkadaşlarıma sorduğumda, Abaza ailesinin Türk kökenli, eski bir aile olduğunu, nakliyecilik alanında Mısır'da bir numara olduklarını söylemişlerdi. Ne yazık ki bu otobanlarda seyahat eden bir Türk işadamı (yanılmıyorsam Kahire - İskenderiye yolunda) hayatını kaybetmişti.  Çoğu yabancı işadamı, Mısır'da muhakkak şöför kullanır (görevli olarak Mısır'da yaşadıkları dönemde).

Kasım 2006’daki bir seyahatimde, otobanda akşam saatlerinde şehrin bir ucundan diğerine gidiyordum.  Trafik bir anda durma noktasına geldi.  O saat için normal değildi.  10-15 dk sonra yanlarından geçerken anladık ki 25-30 araçlık bir düğün konvoyu tüm otobanı kapatacak şekilde yan yana gidiyorlar, pencerelerden sarkmış kişiler, yanlarındaki arabalardakiler ile elele gidiyorlardı.  Unutmadan, Kahire’de çoğu araç geceleri far kullanmazlar.  Karşıdan karşıya akşam saatinde geçecekler çok dikkatli olmalı.