23 Eylül 2012 Pazar

Kahire'de 12 Gece: İzlanda'da Yanardağı Patladı

İzlanda Yanardağ Patlaması & Avrupa’daki Ulaşımın Felç Olması

Nisan 2010 ayının ortalarına doğru İzlanda’da yanardağ patladı ve kül püskürttü.  Bu küller o kadar yoğundu ki, Avrupa’daki hava ulaşımını felç etti.  Uçak motorlarına hasar verdiği gerekçesi ile, bir çok sefer iptal oldu.  Havalimanları seferleri iptal olan yolcuları barındıramaz oldu.  Otellerde yer bulamayan insanlar sokakta kaldı.  Tren ve otobüs ile ulaşım kullanıldı.  İş veya turistik amaçla seyahat eden Avrupalılar, ülkelerine dönemediler, gittikleri yerde mahsur kaldılar.  THY çoğu Avrupa seferini iptal etti.  Bu dönemde, 19 Nisan 2010’da ben de İstanbul’dan Kahire’ye uçtum.  Kahire ofisimizde Londra ofisimizden bir iş arkadaşımızı görünce şaşırdım.  Meğerse 4 gecelik için geldiği Kahire’de 12 gecedir kalıyormuş. 
 
Durumu özetleyen bir başka örnekte Polonya’dan verebilirim.  Polonya devlet başkanının cenaze törenine bir çok Avrupa’lı devlet adamı gelemedi.  İkinci dünya savaşından beri Avrupa hava ulaşımı bu kadar durmamıştı deniyor.  Havayolu şirketlerine günlük maliyeti 200 milyon dolar olarak hesaplandı.  Herşey normale döndüğünde 2 milyar dolarlık bir maliyetten bahsediliyordu.
 
Kısacası her gün artan uçak sayısı, sefer sayısı, yeni havalimanları, yeni hatlar, gelişmekte olan ülkelerin (Türkiye gibi) hava ulaşımının ve sektörünün kuvvetlenmesi sonucu inanılmaz bir hava trafiği mevcut.  Artık insanlar dünyanın bir ucundan diğerine, kolayca seyahat planlıyabiliyorlar.  Ama yukarıdaki örnekte olduğu gibi, bazı süprizler inanılmaz aksamalara yol açabiliyor.

 

 

29 Temmuz 2012 Pazar

Kuzey Afrika'da Dil ve Din

Dil

Kuzey Afrika’da (Tunus, Fas ve Cezayir özellikle) Fransızca yaygınlıkla konuşulur.  Bunda yıllarca süren Fransız sömürgeliğinin doğal etkisi vardır.  Ana dil Arapça’dır.  Ancak Fas ve Tunus şiveleri, diğer Arap ülkelerine göre nispeten farklıdır.  Kuzey Afrikalı Mısır’da, Suriye’de veya Irak’ta konuşulan Arapçayı anlar.  Ama diğer Araplar, Fas’ta veya Tunus’taki Arapçayı anlamakta güçlük çekerler.  Bu iki ülkede Arapça biraz Fransızca ile karışmıştır, biraz da yerel dillerden eklenmiştir. Üstelik Tunus’ta konuşulan Arapça ile, Fas’ta konuşulan Arapça da farklıdır.   

Kazablanka’da yaşayan Türk arkadaşımı polis kontrol için durdurmuş.  Arkadaşım ben Fransızca bilmiyorum, İngilizce biliyorum demiş.  Polis “Fas’ta yaşayacaksan, Fransızca öğrenmelisin” diye uyarmış.  Arkadaşım da “Neden Arapça değil de Fransızca, siz Arap değil misiniz?” diye sormuş.  Polis bozulup, “o da olur tabi” diyerek geçiştirmiş.  Öte yandan her Faslı veya Tunuslu Fransızca konuşur diye bir şey yok.  Özellikle tarımsal arazide yaşamış, şehir dışından gelenler, Fransızca konuşamayabiliyor. 

Tunus'ta azımsanmayacak bir sayıda insan Fransızca ve Arapça'ya ek olarak Almanca veya İtalyanca'da konuşur.  Hem gelen Alman turist sayısı hem de İtalyan işletmelerinin çokluğu bu sonuca yol açar.

Mısır'da ise İngiizce yaygındır, tabi eğitimli kesimde. Çoğu şirkette iç yazışmalar İngilizce yapılır (özellikle yabancı sermayeli).  Turizmin gelişmiş olması, halkta yabancı dil kullanımını arttırmıştır. 

Din

Kuzey Afrika da yaşayan nüfus ağırlıklı Müslümandır.  Din'in günlük sosyal ve iş hayatında önemli bir faktör olduğunu söylemek yanlış olmaz.  Tunus, Fas ve Cezayir'de bir nebze sınırlandırılmış olsa da, Mısır'da örneğin, dini kurallar ve bu kurallara bağlı bir sosyal - iş yaşamı önemlidir.    

Fas’taki ofisimizde yaşanan bir olay:  Expatriate genel müdürümüz, bir Cuma öğleden sonra kulaklıkla bilgisayar başında çalışan yerel satış müdürümüzü uyarmış: “Lütfen çalışırken müzik dinleme, diğer çalışanlarına kötü örnek olma” diyerek.  Aldığı cevap ise “ben Kuran-ı Kerim dinliyorum, bugün mübarek Cuma” demiş. 

Ben Mısır’da bir müşteri ziyaret ettim.  Genel müdürün odasında sohbet ederken ikindi ezanı okundu.  Bir anda masalar çekildi, halılar yayıldı.  Odaya 7-8 müdür girdi.  Hızlıca abdest aldıktan sonra ben de saf tuttum ve genel müdür hepimize ikindi namazını kıldırdı.  Namaz sonrası hemen halılar toplandı, masalar eski haline geldi, iş konuşmaya devam ettik.

Fas’ta ve Mısır’da, çok nadiren Tunus’ta arabasında Kuran-ı Kerim dinleyen satış temsilcilerimiz ile müşteri ziyaretleri yaptım. 

Mısır'da Cuma - Cumartesi günleri haftasonu tatili.  Ancak Tunus ve Fas'ta Cuma günü işgünü.  Bu gün çalışanların normal iş hayatına devam ettiklerini gözlemledim.  Türkiye'deki gibi Cuma namazına fazla katılım görmedim. 

Mısır'da bayanların iş hayatına katılımı oldukça az.  Bazı müşteri ziyaretlerimde, özellikle Kahire dışında, müşterilerimizdeki başları kapalı bayan çalışanların erkek eli uzatıldığında sıkmadıklarına şahit oldum.

Ramazan’da Kuzey Afrika

Bu bölgelerde çalışma hayatı, Ramazanda Türkiye ile kıyaslanamayacak şekilde etkileniyor.  Ülkeden ülkeye farklılıklar göstermekle beraber, genel olarak çalışma saatleri ve verimlilik azalıyor.  İnsanlar gündüz değil, gece yaşıyorlar.  Bizden farklı olarak (en azından günümüzde), Ramazan ayında bu bölgede insanlar bir festival şeklinde yaşıyorlar.  Herkes evinin dışında bulunuyor. Aileler ve arkadaşlar sürekli bir arada. 

Ben bir kaç tecrübeden sonra, Ramazan döneminde Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ziyaret yapmamaya gayret gösterdim.  Yine Ramazan’da bu bölgeden katılımcıların olacağı toplantı veya eğitim düzenlememeye dikkat ettim.  Normal bir zamana göre bu tip aktivitelerin verimliliği yarıdan daha fazla düşüyor. 

Mesai saatlerine örnek olarak Eylül 2006’da Tunus’a Ramazan’da gitmiştim.  İftar saati 19:20 idi.  Normalde bizim ofisin çalışma saatleri 08:00 – 18:00 iken, Ramazan’da 07:00 – 15:00 olarak değişmişti.  Ancak gördüğüm kadarı ile başlama saati sekize doğru, bitiş saati de ikiye doğru esniyordu.  Sadece bizim ofis değil, devlet daireleri başta olmak üzere, tüm işletmeler iki gibi kapanıyordu.  Başlama saati de normalden daha geçti.  Aynı sene Fas’ta da Ramazan’da bulunmuştum.  Ofisimiz 08:30’da açılıp, 15:00’da kapanıyordu (normalde 08:00 – 17:30 iken). 

Verimliğin kesinlikle ciddi olarak etkilendiği ülkelerin başında Mısır geliyor.  Çalışma saatleri ciddi olarak azalıyor. İşin ilginci Hristiyan çalışanlar da bu saatlere göre çalışırken, öğlen yemekleri için her zamanki arayı alıyorlar.  Mısır'da %10 - %15 arası Hristiyan nüfus olduğu söyleniyor.  Bu nüfusa yönelik farklılaştırılmış çalışma takvimi de var bildiğim kadarı ile.  Örneğin Christmas'ta resmi tatil var, sadece Hristiyanlara.

17 Haziran 2012 Pazar

Kuzey Afrika'da Başarının Sırları: Sabır, Sabır, ya Sabır

Bu bölgelerde zaman diğer yerlerden daha yavaş akıyor.  Projeler daha yavaş ilerliyor.  İnsanlar farklı bir tempoda çalışıyorlar.  Nasıl maç canlı yayınlarında önemli poziyonlar yavaş çekim tekrar gösterilir ise, bu bölgedeki genel tempo “yavaş çekim” gibi.  İlerleme sağlamak, sonuç almak ve başarıya ulaşmak için aşağıdakiler bence en önemli faktörler:

·         Bir çok kere aynı konuyu tekrarlama gerekebilir.  Pes etmeden, yılmadan ısrarla ve istikrarlı bir biçimde vurgulamaya devam edilmeli,

·         İnsanlara karşı olumsuz bir bakış açısı ve tavır oluşturulmamalı.  Birçok hareketi kişisel algılamamalı.  Negatif durum veya davranışların kişiye özel değil, bölgeye özel olduğunu kabul etmeli,

·         Hızlı ve anlık, kısa dönemlik sonuçlar beklenmemeli.  Başarının orta hatta uzun vadede geleceğini kabullenmeli.

·         Yani sonuç olarak bu bölgede başarı hedefleyen bir girişimci ya da şirket görevlisi çok sabırlı olmalı.  Ya da hiç girişimde bulunmamalı.

·         Biraz önce vurguladığım gibi, bir müşterinin sizi dikkate almaya başlaması için, dört bazen beş ön ziyaret yapılmalı, anca o zaman gerçekten sizi dinlemeye başlıyor.  Karar verip çalışmaya başlaması ise yılları alabiliyor,

Duygusallık

Kuzey Afrika ülkelerindeki işgücünün çalışma hayatında duygusal faktörlerden çok etkilendiklerini söylemek yanlış olmaz.  Birçok şeyi kişiselleştirebiliyorlar.  Genelde çalışanların “kendilerini veya operasyonu geliştirmek, bir işi daha verimli yapmak, daha çok çalışmak” gibi motivasyonları yok.  Böyle bir anlayışları olmadığı için, iyileştirme önerilerimi veya düzeltmeleri gereken hatalarını yüzlerine söylediğimde alındıklarını birçok kez hissettim.  Bu faktör bu bölgedeki işgücünün kişisel gelişimi önünde duran önemli bir bariyer olmaya devam ediyor.

Kahire'de Karşılaştığım Okul Arkadaşım

Mayıs 2006’da Kahire’de bir müşteri ziyareti yapmıştım.  Nil nehri kıyısındaki caddede, 5nci kattaki ofiste toplantımız bitince asansör kullanmayıp, merdivenlerden aşağı inerken yanılmıyorsam 2nci katta Türk Ticaret Ataşeliği ofisini gördüm, kapısını çaldım.  Çalışanlar “müşavirimiz ofis dışında ama buyrun size çay ikram edelim” diyerek bizi müşavirin ofisine davet ettiler.  Çay içerken, duvardaki resimdeki iki kişiden birinin liseden arkadaşım olduğunu görünce, resmini göstererek “müşavirle ortak arkadaşımız varmış” dedim.  “Hayır efendim, gösterdiğiniz ticaret müşavirimiz” dediklerinde güzel bir süpriz oldu.  Okul arkadaşımla bu şekilde karşılaşacağım aklıma gelmezdi.  O seyahatte görüşemedik ama  daha sonraki seyahatlerimde fırsat oldukça uğradım.

Arkadaşım Kahire’deki görevi boyunca çok yoğun çalıştı.  Türk yatırımlarının Mısır’da oldukça hızlandığı bir dönemdi.  Hükümetimizde Mısır ile ilişkilere büyük bir önem veriyordu.  Yanılmıyorsam arkadaşımın görev aldığı dönemde Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Meclis Başkanımız, bir çok Bakanımız’a ek olarak sayısız ticaret heyetlerine eşlik etti.  Mısır’a araştırma-yatırım fizibilite amacı ile gelen yüzlerce Türk firmasına bilgi verdi, yatırım yapanların karşılaştığı sorunlar ile gece gündüz demeden ilgilendi.  Görev süresi bitince, yarım yıl daha uzatıldı.  Döndükten sonra da Ankara’da Mısır ile ilgili çalışmalarına devam etti bildiğim kadarı ile.  Arkadaşım Türkiye'ye döndükten sonra da hükümetimizden üst düzey ziyaretler yoğun bir şekilde, Arap Baharına kadar devam etti.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Yeni bir kavram: NOT

JIT (Just in Time), TTM (Time to Market) gibi zamanın önemini vurgulayan kavramlara yeni bir tane ekleyerek iş literatürüne katkıda bulunmak istiyorum:  NOT yani “Never On Time”.   Bu Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgesinde iş hayatında geçerli.  Örnekler ile daha rahat anlatabilirim:

·         Sabah sizi 7:00 gibi alırım dendiğinde anlayın ki, sabah 7:00 gibi hazır olmanıza gerek yok.  En erken 7:30, muhtemelen 08:00’e doğru gelecekler,

·         Toplantı saatleri aynı şekilde.  9:00 civarı diye teyidleşilen bir toplantı 10:00 sonrası, 11:00’a doğru başlayabilir,

·         Ofisten 10 dakika sonra çıkıyoruz dendiğinde, 1 saat’e kadar daha ofistesiniz anlamına gelir,

·         Ben yukarıda yazdıklarımı çok test ettim ve genele uyarlıyabileceğime inanıyorum.  Bu bölgedeki iş hayatında “kesin saat” konuşulmuyor.  “Yaklaşık” veya “civarı” olarak teyidleşiyorlar.  8 – 9 arası gibi,

·         Genelde de verilen zaman diliminin bitiş saatine gecikmeli olarak riayet ediyorlar (8-9 randevusuna 9:30’da gelmek gibi),

·         Geç kalırken arayıp geç kalacaklarını bildirme adetleri yok.  Tıpkı geç kaldıkları için özür dilemeye gerek görmedikleri gibi.  Eğer geç kaldıklarını hatırlatırsanız muhakkak bir bahane hazır (genelde trafik),

Ben NOT kavramını keşfedene kadar çok zorluk çektim.  Genelde ben randevularım için tam saat veririm.  O saatten 10-15 dakika önce hazır olmaya çalışırım.  Gecikme ihtimali olduğunda, randevu saatinden önce karşımdakine haber veririm.  Ve aynı davranışları karşımdakilerden beklerim.  İlk başlarda sizi sabah 7:00 – 07:30 gibi alırım dendiğinde, 06:50’de hazır olup bekliyordum.  07:50’de geldiklerinde 1 saat kadar beklemiş oluyordum.  NOT kavramını keşfettikten sonra çok az beklemeye başladım.  Örneğin,

·         07:00 – 07:30 arası gelirim dendiğinde, 07:30’da hazır oluyorum,

·         Ofisten 15 dakikaya kadar çıkarız dendiğinde hiç toplanmıyorum.  30-40 dakika sonra geldiklerinde ve hadi çıkalım dediklerinde 2-3 dakika içinde hazırlanıyorum,

·         Müşteri randevularını Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da daha rahat (relaxed) bir şekilde takip ediyorum, olası müşteri gecikmelerine, iptallerine hazırlıklıyım,

·         Sabah erken saate kesinlikle randevu almıyorum, akşamüstüne de, nasıl olsa bu saatlerdeki randevular bir şekilde iptal oluyor,

Bu gecikmeleri sadece Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki iş gezilerimde yaşamadım.  Bu bölgeden gelen iş arkadaşlarımla başka ülkelerde de tecrübelerimiz oldu.  Örneğin Mısırlı bir iş arkadaşımı (genel müdür seviyesinde) Frankfurt’ta ağırlıyordum.  Akşam yemeği için hazır olduğunu haber verdi, kaldığı Inter Continental otelinden almamı istedi.  Ben otelin önünde bir süre bekledim, gelmeyince kaldırıma park ettim, lobiye baktım.  Göremeyince odasını aradım.  “Hemen geliyorum” dedi.  25 dakika sonra indiğinde, arabaya gittik ve Almanya’daki ilk trafik cezamı yanlış park yüzünden yemiş oldum.

Yıllar içinde çok yakın çalıştığım bazı iş arkadaşlarım benim zaman konusunda hassasiyetimi kavradı ve beni yukarıda yazdığım satırlardan dolayı mahçup edecek kadar titiz hareket ettiler.  Ama yine de ben NOT’un Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da geçerli bir olgu olduğunu iddia ediyorum.

Kazablanka Taksileri

Kazakblanka’da havalimanı – otel (gece ise) ya da havalimanı - ofis (gündüz), otel – havalimanı (çoğunlukla sabah erken) ulaşımını genelde hep aynı araba ile yaptım.  Şöförler abi-kardeşti.  Bir tanesi Fenerbahçe de de oynamış meşhur futbolcu Anelka’nın ikizi gibiydi.  Araba ise bizdeki dolmuş olarak kullanılan Mercedes’lerdendi (1960 model falan herhalde).

15 Şubat 2005’te Lufthansa ile Frankfurt’tan Casablanca’ya 30 dk gecikmeli olarak indim.  Pasaport kontrolü ve bagajımı aldıktan sonra dışarı çıkmam gece yarısına yaklaşmıştı.  Normalde Kasablanka’daki ofisimizin beni almak üzere ayarladığı taksi beni beliyor olmalıydı ama göremedim.  Acaba:

·         Taksi henüz gelmemiş miydi?

·         Geç çıktığım için taksi beni beklemeden dönmüş müydü?

·         Beklerken başka bir müşteri mi almıştı?

Yavaş yavaş havalimanı boşalmaya başlamış, etrafımda bir sürü Fas’lı taksici, leş etrafında dolaşan akbabalar gibi dolaşıyorlardı.  Ben ofis müdürümüzü aradım, o da idari işlerden sorumlu (ya da benim durumumda sorunlu) arkadaşı aradı.  Kısaca taksi ayarlamayı unutmuşlardı :)

Hızlı bir şekilde döviz bozdurdum, pazarlık yapmaya çalıştım ama kazanamadım.  İngilizce veya Türkçe bilen yoktu.  Bende de Fransızca veya Arapça yoktu.  Üstelik paradan daha büyük bir problemim vardı, otelimi tanımıyorlardı.  Cep telefonumdam idari işler sorumlusu arkadaş ile taksiciyi konuşturdum.  Otelime check-in yapıp, odama yerleşmem 02:00’ı bulmuştu.

Fas’ta büyük şehirlerde iki tip taksi var.  Birincisi büyük ve mat sarı veya kirli beyaz renkte Mercedes’ler.  Bunlar çoğu zaman belli bir hatta çalışıp, birçok müşteri taşıyan minibüs mantığı ile de çalışıyorlar.  Bir de normal taksi mantığı ile çalışan, çok küçük (Fiat Uno) gibi kırmızı arabalar var.

İşte bahsettiğim Mercedes taksiler.  Rabat'taki büyük liman projesinin reklam panosunun önünde.
Bu da trafikte rastladığım ve ilgimi çeken eski bir kamyon.

8 Mayıs 2012 Salı

Mısır'da Trafik



Mısır’dan bahsederken trafiğinden ve yol durumundan bahsetmeden geçmek olmaz. Kahire içinde trafik kadar, şehirlerarası yollar da etkileyicidir. Örneğin, Ağustos 2007’de iş için İskenderiye’den Port Said’e gittik. Türbülans’ın sadece uçakta olmadığını, araba ile giderken otoyolda da yaşanabildiğini hissettim. 2.5 saat süren yolculuğum, Mısır’da çok da popüler olan Daewoo marka araba da 140 km/saate çıktığımız anlarda çok eğlenceli hale geliyordu. Çölde yarı erimiş asfalt tümseklerinde hop zıplıyor, hop düşüyor ve savruluyorduk.


Ne yazık ki İskenderiye'de çalışan bir Türk işadamını İskenderiye-Kahire arasında trafik kazasında kaybettik. Şehirlerarası yolculuklarda ölümcül risk var.
Öte yandan Kahire içindeki trafik, dünyadaki en kötülerinden biridir. Bir yerden başka bir yere 2.5 – 3 saat arasında ulaşmak şaşırtıcı olmaz. Örneğim şehir merkezindeki ofislerden birinde randevunuz var. 2 saate yakın trafikte vakit geçirdikten sonra binaya ulaştığınızda, bir 45dk daha park yeri aramakla vakit geçiyor. Dönüşte bir bu kadar vakit daha trafikte geçebilir.



Mısır'da trafikte eski model arabalara rastlamak son derece normal.  Bende 30 sene önce araba kullanmayı öğrendiğim Peugeot 307'yi çok sık gördüm.